TOPLUM HÂLİNDE YAŞAMAK VE SEVGİ
(Hazırlayan: Selman GERÇEKSEVER)
İlâhî İrâde Yasaları(TANRI
Yasaları, Sünnetullah) kapsamında Dünya Rabb Planı’nın bizlere sunduğu “nimet”
niteliğindeki gelişim olanaklarından biri de toplum hâlinde yaşamaktır.
Canlıların topluluklar hâlinde yaşamasının bir hikmeti de “organizasyon sistemleri”ndeki(111,139,186)(*)
gelişim düzeyine hazırlıktır. Toplu halde yaşamak varlıklar için bir gelişim olanağıdır.
Toplu halde irili ufaklı ortak alanlar içinde yaşarken, beşerî ilişkiler /
etkileşimler kapsamında halden hâle girer, “…bir durumdan başka bir duruma
uğratılırız.”(Kur’an, İşikak 19) Bu bağlamda, realitemizin ve yaşam planımızın
gereği olarak türlü türlü uygulamalar yapmaktayız. Bu etkinlikler, yaşam
planlarımızın gereği olan gelişim gereksinimlerimizi karşılama kapsamında
aldığımız yaşam sınavları ve sınanmalarıdır(eprövler).
İşte bu beşerî uygulamalarımızın
en önemlilerinden biri de sevgi kapsamında yapıp ettiklerimiz ve başımıza
gelenlerdir. Özbenliğimizdeki(asıl kendimizdeki) kudretlerin (vicdan, idrak,
bilgi ve realite gibi) bedensel bende yansıması olan sevginin, Vazife Planı’na
hazırlayıcı bir hikmeti olduğunu da İLÂHÎ NİZAM ve KÂİNAT’la gelen
aydınlatmalardan biliyoruz. Bu nedenle, “sevgi bir yüksek gelişim mekanizması”dır(60).
Bu bağlamda bilerek / bilmeyerek (çeşitli beşerî
nadenlerle/vesilelerle/bahânelerle) yaptıklarımızı ve durumumuzu kısaca gözden
geçirdiğimizde dış görünüş olarak (“zâhiren”); bebeklik, çocukluk,
gençlik, yetişkinlik ve yaşlılık dönemlerimizde, sağlıklı/sağlıksız bir yaşam
içinde çeşitli okulları bitirip, türlü türlü mesleklere girip çıkıyoruz, aile
yaşamı, iş/işsizlik yaşamı vb.vb. Ama bu görünenin ötesinde gerçekten ne
yapıyoruz? Evet, ilk aklımıza gelen yanıt, genel anlamda içsel gelişim
düzeyimizi yükseltme kapsamında “insanlaşmak”. Bu bağlamda neler
yapıyoruz? Biraz daha yakından bakacak olursak şunları söyleyemez miyiz: 1-
Bilerek / bilmeyerek egomuzu inceltmeye/edeplendirmeye çalışıyoruz çünkü kaba
ego; idraklenmenin, şuurlanmanın, içsel gelişimin, dolayısıyla “insanlaşmanın”
önündeki en büyük engel. 2- Bu kapsamda gururdan, kibirden, kendini
beğenmişlikten, kendini bir şey sanmaktan kurtulmaya çalışıyoruz. 3- Derîn
hâletler içinde; vicdan kanalımızdaki “kiri, pası, tortuyu”(kısaca, “kabuklarımızı”)
gidermeye, bir bakıma “yakmaya” çalışıyoruz(**). 4- İçsel
dengeye ve sükûnete ulaşmaya, duygusal karmaşadan kurtulmaya çalışıyoruz. 5- Bu
gidiş içinde egomuzun değişik cepheleri olan sahte benliklerimizi azaltmaya
çalışıyoruz. Yani, yüce M.Celaleddin’in söylemi ile, “Göründüğümüz gibi olmaya,
olduğumuz gibi” görünür hâle gelmeye çalışıyoruz. 6- Görünenin arkasındaki görünmeyen ama aslında dünyada
bulunuş (hattâ evrensel / varlıksal) amacımız kapsamında kendi üzerimizde
başarılı olabildiğimiz oranda çevremizdekilere (en azından
ilgilenenlere/talepkâr olanlara) yardımcı olmaya çalışıyoruz. 7- Ancak toplu
halde yaşayarak yapabileceğimiz/yapmakta olduğumuz bu uygulamalar sâyesinde,
olgunluk sözcüğünde anlamını bulan; erdemli bilge kişilere özgü sâfiyet,
sâdelik ve saflaşma ortaya çıkıyor. Bunda başarılı olabildiğimiz oranda,
görüyoruz ki; bireyler arasında sevgi enerjisi de sirküle etmeye başlıyor.
Her vesileyle söylediğimiz gibi,
toplu halde yaşamak, bir amaç değil, araçtır. Dolayısıyla nasıl yaşadığımızdır
önemli olan ve insanca yaşamak zordur. Yarı “idrakli”(50,58) beşerî
varlıklar olarak, insanca yaşamanın tâlimlerini yapıyor ve insanlaşmaya
çalışıyoruz. “Sevgi Planı”na(12,24,57) geçmenin, oradan Vazife
Planı’na(57,101,102,133,182) yükselmenin gereği bu.
……………………………………..
(*) Yazının
akışı içinde zaman zaman görülecek rakamlar; İLÂHÎ NİZAM ve KÂİNAT kitabından
yapılan alıntıların sayfa numaralarıdır.
(**) “Kabuk”
sembolizmiyle neyi kastettiğimizi ayrı bir not olarak okurların incelemesine
sunacağm.