Sunuş

S U N U Ş

Blog sitemde yayına hazırladığım bu metinler, insanın gerçek doğasını anlamaya ve bunun gereklerini yapmaya yönelik bilgiler içeren telif / tercüme ve derleme şeklinde çalışmalardır. Bunları yayınlamaktan amacım, kendini tanıma titizliği içinde; insanın gerçek doğasının yüceliğini ve bunun önemini benimsemiş siz değerli dostlarımla bu bilgileri paylaşmaktır.

Doğru bildiğini ilgilenenlerle paylaşmak, biliyor olmanın sorumluluğunun gereğidir. Olumlu / olumsuz her türlü eleştiriye açık olan bu çalışmamı, konuyla içtenlikle ilgili olduğuna inandığınız dostlarınıza duyurabilirsiniz. İlginize teşekkür eder, bu vesileyle aramızda oluşacak sağlıklı bir iletişim ile, insanın gerçek doğasına yönelik bilginin yayılmasına hep birlikte hizmet etmeyi umarım.


SELMAN
GERÇEKSEVER

Kasım
2 0 1 0
B u r s a

27 Mayıs 2016 Cuma

TOPLUM HÂLİNDE YAŞAMAK VE SEVGİ

 TOPLUM  HÂLİNDE YAŞAMAK VE SEVGİ 
(Hazırlayan: Selman GERÇEKSEVER)

İlâhî İrâde Yasaları(TANRI Yasaları, Sünnetullah) kapsamında Dünya Rabb Planı’nın bizlere sunduğu “nimet” niteliğindeki gelişim olanaklarından biri de toplum hâlinde yaşamaktır. Canlıların topluluklar hâlinde yaşamasının bir hikmeti de “organizasyon sistemleri”ndeki(111,139,186)(*) gelişim düzeyine hazırlıktır. Toplu halde yaşamak varlıklar için bir gelişim olanağıdır. Toplu halde irili ufaklı ortak alanlar içinde yaşarken, beşerî ilişkiler / etkileşimler kapsamında halden hâle girer, “…bir durumdan başka bir duruma uğratılırız.”(Kur’an, İşikak 19) Bu bağlamda, realitemizin ve yaşam planımızın gereği olarak türlü türlü uygulamalar yapmaktayız. Bu etkinlikler, yaşam planlarımızın gereği olan gelişim gereksinimlerimizi karşılama kapsamında aldığımız yaşam sınavları ve sınanmalarıdır(eprövler).
İşte bu beşerî uygulamalarımızın en önemlilerinden biri de sevgi kapsamında yapıp ettiklerimiz ve başımıza gelenlerdir. Özbenliğimizdeki(asıl kendimizdeki) kudretlerin (vicdan, idrak, bilgi ve realite gibi) bedensel bende yansıması olan sevginin, Vazife Planı’na hazırlayıcı bir hikmeti olduğunu da İLÂHÎ NİZAM ve KÂİNAT’la gelen aydınlatmalardan biliyoruz. Bu nedenle, “sevgi bir yüksek gelişim mekanizması”dır(60). Bu bağlamda bilerek / bilmeyerek (çeşitli beşerî nadenlerle/vesilelerle/bahânelerle) yaptıklarımızı ve durumumuzu kısaca gözden geçirdiğimizde dış görünüş olarak (“zâhiren”); bebeklik, çocukluk, gençlik, yetişkinlik ve yaşlılık dönemlerimizde, sağlıklı/sağlıksız bir yaşam içinde çeşitli okulları bitirip, türlü türlü mesleklere girip çıkıyoruz, aile yaşamı, iş/işsizlik yaşamı vb.vb. Ama bu görünenin ötesinde gerçekten ne yapıyoruz? Evet, ilk aklımıza gelen yanıt, genel anlamda içsel gelişim düzeyimizi yükseltme kapsamında “insanlaşmak”. Bu bağlamda neler yapıyoruz? Biraz daha yakından bakacak olursak şunları söyleyemez miyiz: 1- Bilerek / bilmeyerek egomuzu inceltmeye/edeplendirmeye çalışıyoruz çünkü kaba ego; idraklenmenin, şuurlanmanın, içsel gelişimin, dolayısıyla “insanlaşmanın” önündeki en büyük engel. 2- Bu kapsamda gururdan, kibirden, kendini beğenmişlikten, kendini bir şey sanmaktan kurtulmaya çalışıyoruz. 3- Derîn hâletler içinde; vicdan kanalımızdaki “kiri, pası, tortuyu”(kısaca, “kabuklarımızı”) gidermeye, bir bakıma “yakmaya” çalışıyoruz(**). 4- İçsel dengeye ve sükûnete ulaşmaya, duygusal karmaşadan kurtulmaya çalışıyoruz. 5- Bu gidiş içinde egomuzun değişik cepheleri olan sahte benliklerimizi azaltmaya çalışıyoruz. Yani, yüce M.Celaleddin’in söylemi ile, “Göründüğümüz gibi olmaya, olduğumuz gibi” görünür hâle gelmeye çalışıyoruz. 6- Görünenin  arkasındaki görünmeyen ama aslında dünyada bulunuş (hattâ evrensel / varlıksal) amacımız kapsamında kendi üzerimizde başarılı olabildiğimiz oranda çevremizdekilere (en azından ilgilenenlere/talepkâr olanlara) yardımcı olmaya çalışıyoruz. 7- Ancak toplu halde yaşayarak yapabileceğimiz/yapmakta olduğumuz bu uygulamalar sâyesinde, olgunluk sözcüğünde anlamını bulan; erdemli bilge kişilere özgü sâfiyet, sâdelik ve saflaşma ortaya çıkıyor. Bunda başarılı olabildiğimiz oranda, görüyoruz ki; bireyler arasında sevgi enerjisi de sirküle etmeye başlıyor.
Her vesileyle söylediğimiz gibi, toplu halde yaşamak, bir amaç değil, araçtır. Dolayısıyla nasıl yaşadığımızdır önemli olan ve insanca yaşamak zordur. Yarı “idrakli”(50,58) beşerî varlıklar olarak, insanca yaşamanın tâlimlerini yapıyor ve insanlaşmaya çalışıyoruz. “Sevgi Planı”na(12,24,57) geçmenin, oradan Vazife Planı’na(57,101,102,133,182) yükselmenin gereği bu.
……………………………………..
(*) Yazının akışı içinde zaman zaman görülecek rakamlar; İLÂHÎ NİZAM ve KÂİNAT kitabından yapılan alıntıların sayfa numaralarıdır.

(**) “Kabuk” sembolizmiyle neyi kastettiğimizi ayrı bir not olarak okurların incelemesine sunacağm.