KISA KISA
HAZIRLAYAN: Selman Gerçeksever
SÂDELEŞMEK VE GELİŞİM
Günlük
hareketlerimizden olan yürüyüş sırasında bile, yükümüz ne kadar az olursa, o
kadar rahat ve hızlı yürürüz, gereksiz enerji harcamadan hedefimize zamanında
hattâ kısa zamanda varırız, artan enerjimizi de asıl hedefteki amacımıza
harcarız. Benzer şekilde, gelişim
yolumuzda ilerlerken de, önceki realitemizle ilgili araç gereci kullandıktan
sonra, onlarla özdeşleşip zamanında terk edememişsek, ilerlememiz zor
olacaktır. Çünkü her şey (bu arada bilgilerimiz de dâhil her şey) gelişim
yolunda ilerlemek için kullanılıp bırakılacak, hattâ temiz kullanılıp,
başkalarına devredilecek/paylaşılacak birer araçtır. Hiçbir şeyi sâhiplenmenin
anlamı yok; her şeyin gerçek sâhibinin TANRI olduğunu unutmamakta yarar var.
Bizler her şeyin emânetçileriyiz. Açık
gerçek bu olunca, gelişim yolculuğumuz sırasında, işi biten araç gereci
bırakmıyor, bizlere emânet edilenleri sâhiplenmeye ve onlar üzerinde hak
iddiasına kalkışıyorsak, bu bırakamadıklarımız/terk edemediklerimiz giderek
ayak bağı(“zincir”) olmaya başlar ve hareket edemez hâle geliriz. Enkarne
varlık için bu talihsizliğe, inisiyatik ve ezoterik anlamda olmak üzere,
“kabuklar içinde sâbitleşip kalmak” deniyor(*).
Yeri geldiğinde, işi bittiğinde,
öncekileri (eskimişleri, kullanımdan düşmüşleri vb.vb.) bırakamıyorsak,
yenileşmemiz giderek zorlaşır, giderek bağnazlaşırız ve gelişime, değişime
dolayısıyla şuurlanmaya ayak uyduramayız. Bu nedenle, gelişimde sâdeleşmek,
sâde olarak yaşamak başarının ve insanlaşmanın önemli koşullarından biridir.
Sâdeleşmek, (bizler için çok önemli olan bilgiler de dâhil) elimizdeki her
şeyin yenilenmesidir. Öncekilerin, özleri alınıp zamanında bırakılmış olmaları
gerekir. Elimizdeki kabımıza/dağarcığımıza yeni bir şeyler alabilmek için
kabımızda yer olmalıdır. “Eski tuluma
yeni şarap konmaz.”(Hz.İsa) özdeyişinde anlamını bulan bir tutum ve
duyarlılıkla sürekli olarak dağarcığımızda “yeni”yi
hemen alabilmeye hazır yerler/boşluklar bulundurmalıyız. “Yeni”ye ve “yenilikler”e
sürekli hazır durumda bulunmak, gerçek anlamda aydınlanmış/aydın kişilere özgü
bir duyarlılık ve farkındalıktır.
Sâdeleşmek bağlamında elimizdeki
her şeyin “yenilenmesi”nden kastımız,
elimizdeki her şeyin özüne yönelme, aslını/esâsını anlama cehtidir, bilginin
özüne nüfûz etme gayretidir ve bilginin üzerindeki “örtü”yü kaldırma özlemidir. Eski olandan, işi bitmiş olandan ne
kadar arınabilmişsek, söz konusu olan yenileşmeyi o kadar kolay yaparız ve
gelişim yolunda gereksiz duraklamalar, oyalanmalar(alan tarama) yapmayız.
Gelişim yolunda ilerlerken belli
bir zaman-mekân kesitinde gereksinimimizden fazlasını elde bulunduruyor ve onu
terk edemiyorsak, dahası; beşerî koşullandırmaların etkisiyle yapay
gereksinimler üretmeye de kalkmışsak, bu tutum biriktiriciliğe girer ki, bu
açgözlülükten başka bir şey değildir. Gereksinimden fazlasını elde tutmak,
ilerlemeyi / yenileşmeyi yavaşlattığı gibi, bir süre sonra da gelişim yolcusunu
kıpırdayamaz duruma getirir. İşte bu olumsuzluk, “kabuklar içinde sâbitleşip kalmak”tır ki, varlıksal bir
tâlihsizlik, kozmik bir aldanmışlıktır. Evren varlıkları olan bizler için “gelişmeme özgürlüğü ve lüksü” diye bir
şey olmadığına göre, evrensel “gelişim
kervanı” bizi çakılıp kaldığımız yerden “bağırta bağırta” söküp atacaktır ki, bu da sıkıntılı/ıstıraplı
eprövlere hedef hâline gelmektir.
Gelişim aracımız olan bedenin
doğası madde olduğu için, atâlete, birikmeye, biriktiriciliğe ve statükoya
yatkındır. Bu nedenle gelişim araçlarımızdan fazlalıkları sarfederek sâdeleşme
duyarlılığımızı/farkındalığımızı canlı tutmakta yarar var. Çünkü kişiyi
biriktirdikleri batırır… Biriktire biriktire “kabuklar içinde sâbitleşip kalmak” yerine, sâdeleşerek “hafiflemek”, süptilleşip saflaşmak
erdemli insanlara özgü ve elbette taklid edilmeye değer bir uygulamadır. O
zaman, bilginin de sevginin de ince/süptil titreşimlerine daha kolay uyumlanma
şansımızı yaratmış oluruz. Bilgi ve sevgi enerjileri, güzel bir saç örgüsü gibi
birlikte hareket ederler. Sâdeleşmek bireyin sâdece süptilitesini artırmakla
kalmaz, onun gelişimini de hızlandırır. Varlık sâdeleşirken hızlanır,
hızlandıkça da sâdeleşir. Bu makbul gidiş aynı zamanda kalbin “arındırılması”dır: “Kalp-Arş ilişkisi”nin güçlenmesinin yolu budur. Unutmayalım, vicdan
kalbin sonsuzluk yoludur. Bu yol dikenli çalılardan, moloz ve toprak
yığınlarında temizlenmemişse, o yol işlek yol değildir. Sözün burasında, İsa
Peygamber’in “İşlek yol olunuz.” öğüdünü
anımsamamak olası mı…
Sâdeleşmenin bir yararı da,
düalite ve illüzyonel aldanmalarımızla ilgilidir: İçinde bulunduğumuz
düalite/illüzyon ortamının olumsuz etkilerini en aza indirmek için; yapay
îcaplardan, yapay gereksinimlerden kurtulmakta(kısacası “sadeleşmekte”) yarar vardır. Burada anımsamakta yarar olduğunu
sandığım bir nokta daha vardır ki, o da; bu hayat için yaşam planımıza alıp
geldiğimiz bu yaşamla ilgili vazifemizin îcaplar içinde gizli olduğudur.
Dolayısıyla icaplardan ne kadar arınabilirsek, özellikle de kendi kendimize,
toplumsal koşullandırmaları güdümünde yapay icaplar yaratmazsak, vazifemiz
yönünde o kadar kolay ilerleme olanağını yakalayabiliriz.
Yapay
îcaplar(gerekilikler)/ihtiyaçlar(gereksinimler) ve daha çok kazanmak amacıyla
bireylerin bunlara özendirilme kampanyaları bireyin “uykusunu” derinleştirici etmenlerdir. Bunlar, sâdeleşmeye
(dolayısıyla bilgi + sevgi sirkülasyonuna) karşı düzenlenmiş rant amaçlı
ekonomik kandırmacalardır, aldanmamak gerek. Bunlar, kapitalist küresellşmenin;
sahte benlikleri daha da çoğaltıcı, bu yolla kişiyi kendinden uzaklaştırcı ve
ekonomi çarkının bir dişlisi hâline getirici kampanyalarıdır. Bu bağlamda
sâdeleşmenin başka bir hedefi de zihinlerin içindeki “çökeltiler ve tortular”dır.
Bu kir, pas, tortu, yukarıdakilere ek olarak; anlamına nüfûz edilmemiş bilgiler
ve inançlar ile, özümsenmemiş/idrak edilmemiş yük bilgilerdir. Maddesel ortamın
ve beşerî yaşamın tüm bu bâdire ve engellemelerine karşın gelişmek durumundayız
çünkü bunun için enkarne olduk. İşimiz zor ama zoru başarmak elimizde… Hepimize
kolaylıklar dilerim.
……………………………………………….
(*) “kabuklar” konusunda geçtiğimiz haftalarda bir “kısa kısa” yayınlamıştık; kaçırmış/rastlamamış olanlara kopya gönderebilirim.