Sunuş

S U N U Ş

Blog sitemde yayına hazırladığım bu metinler, insanın gerçek doğasını anlamaya ve bunun gereklerini yapmaya yönelik bilgiler içeren telif / tercüme ve derleme şeklinde çalışmalardır. Bunları yayınlamaktan amacım, kendini tanıma titizliği içinde; insanın gerçek doğasının yüceliğini ve bunun önemini benimsemiş siz değerli dostlarımla bu bilgileri paylaşmaktır.

Doğru bildiğini ilgilenenlerle paylaşmak, biliyor olmanın sorumluluğunun gereğidir. Olumlu / olumsuz her türlü eleştiriye açık olan bu çalışmamı, konuyla içtenlikle ilgili olduğuna inandığınız dostlarınıza duyurabilirsiniz. İlginize teşekkür eder, bu vesileyle aramızda oluşacak sağlıklı bir iletişim ile, insanın gerçek doğasına yönelik bilginin yayılmasına hep birlikte hizmet etmeyi umarım.


SELMAN
GERÇEKSEVER

Kasım
2 0 1 0
B u r s a

9 Mayıs 2018 Çarşamba

HÂLET DENEYİMLEME FIRSATI ÇIKINCA, KAÇIRMAMAK GEREK…


HÂLET DENEYİMLEME FIRSATI ÇIKINCA, KAÇIRMAMAK GEREK…

HAZIRLAYAN: Selman Gerçeksever
Yaşam, bir bakıma; eprövler(yaşam sınavları) silsilesi içinde halden hâlden hâle girerek, idraklenme ve şuurlanma sürecidir. Gelişip, şuurlanıp, insanlaşmamız için beşeriyete yaşam rehberi niteliğinde olan ve aslında ALLAH’ın bizlere hitap şekillerinden biri olan Kur’an’da da, “Biz sizi halden hâle sokarız.”deniyor((İnşikak 19). Günlük yaşamda halden hâle girme süreci içinde, sürekli tesir bombardımanı altındayızdır. Bu tesir bombardımanı altında doğal olarak halden hâle girişimiz de duygularımızdan dolayıdır.
Dünya gelişim okulunda uygulanan genel öğretim programının ağırlıklı olarak ıstıraplı olaylara dayandığını biliyoruz. İçinde bulunduğumuz devrenin varlık kadrosunun gelişim ihtiyaçları ve geçmişten getirdiği karmik birikimi şimdilik ıstıraplı eprövlerle gelişmeyi(idraklenip şuurlanmayı) gerektiriyor. Yukarıda belirttiğimiz gibi, olaylarla gelen etkiler karşısında çabuk duygulanırız/duygusallaşırız. Çünkü başat karakter olarak duygusal varlıklarız belki bir bakıma duygular konusunda uzmanlaşmak amacıyla devre boyunca yeniden yeniden bedenlenmeler silsilesi içinde duygu yönetimini ve duyguları kontrol altında tutmayı öğrenmeye, bu konuda uzmanlaşmaya çalışıyoruz..
Sık sık deneyimlediğimiz gam(keder, üzüntü) beş temel duygularımızdan biridir(*). Aslında bu beşerî duygular bizlere verilmiş, armağan niteliğinde gelişim araçlarıdır ki onlarla çok değişik hâlaletler yaşarız ve pek çok epröve girer çıkarız. Gelişim de esas olan da “hâlet deneyimlemek”tir. Yaşam içinde halden hâle girmek; idraklenmeyi, kıyas bilgilerimizi artırmayı, dolayısıyla da görgü ve deneyim birikimi depolamayı beraberinde getirir. Bir ömür boyu her gece uykuda şuur dışımıza aktardığımız ve orada sakladığımız bu birikimi, spatyoma geçince değerlendirip, öz bilgilerimiz olarak öz benliğimizin(asıl kendimizin) şuuraltına bırakırız. Bedenli yaşamlar boyu edinilen öz bilgileri varlığın şuuraltında depolanır(**).
Duyguların/duygulanmaların, hattâ duygusallaşmaların önemine ve yönetilmeleri gereken beşerî özellikler olduğuna kısaca değindikten sonra, spatyomdaki işlerimizi spatyoma bırakalım ve yeniden günümüze dönelim: Duygular, eğer idraklenme ve erdemler yönünde değerlendirilirlerse, gelişim ve şuurlanma yolunda ilerleme kaydedebiliriz… Bu değerlendirmenin nasıl yapılacağı “kendini bilme” ya da böyle bir farkındalık içinde yaşama konusu kapsamında kadîm zamanlardan beri bilinen bir şeydir; burada o konuya girmiyoruz çünkü bu konu bu sitede çok işlendi.
Duygular, deneyimlenmesi ve hâletlerinin yaşanması ama kontrolun elden kaçırılmaması gereken gelişim araçlarımızdır. Onların farkına varıp, hâletlerini deneyimlemek yerine; bastırma yoluna gidersek, o sıkıntılı durumlarla yeniden karşılaşacağız demektir. Hepsini değil ama herhangi bir duyguya bastırmayı sürdürürsek, ondan gelişim yönünde  yararlanma fırsatını kaçırdığımız gibi, marazi durumlarla da karşılaşabiliriz. Örneğin, gam/keder/üzüntü bastırıla bastırıla depresyona dönüşür, yâni baş etmemiz gereken yeni bir sorunla/eprövle karşılaşırız. Depresyona, hattâ kronik depresyona meydan vermemek için; geldiği zaman, onu iyi bir farkındalık ve kontrol hâli içinde iliklerimize kadar duyumsamak gerek. İçimizden ağlamak geliyorsa ve zaman-mekân koşulları da uygunsa elbet; ağlamak gerek, hem de gözyaşına boğulurcasına..
Bir keder ya da üzüntü sürekli bastırıldığında depresyona dönüştüğü gibi; gıpta etmek ya da imrenmek kıskançlığa, kızgınlık ise öfkeye ve hatta öfkeli şiddete dönüşebilmektedir. Bastırılmış sevgi de sâhiplenme duygusuna dönüşebilmektedir ki bu evrilmeler istenmeyen ve hattâ marazi durumlar olup, bizleri hiç yoktan başka sıkıntılı eprövlere ve telâfilere sürükler.
………………………………
(*) Öteki dördü ise; korku, öfke, kıskançlık ve sevgi.
(**) İLÂHÎ NİZAM ve KÂİNAT, syf. 142.