YARI İDRAKLİ OTOMATİK GELİŞİM
DÜZEYİNDE ALIŞKANLIKLARIN YÖNETİLMESİ
HAZIRLAYAN: Selman Gerçeksever
İLÂHÎ NİZAM ve KÂİNAT bilgilerine göre, “Otomatik gelişim düzeyinin yarı idrakli”(1)
varlıklarıyız ama beşerî alışkanlıklarımızla yakından ilgisi olan otomatizmadan
kurtulmamız gerektiğini de genel ruhçuluk bilgilerimizden biliyoruz. Çünkü
otomatizmanın verdiği rehavet ve rahatlıkla gelişim yolunda ilerlemek yerine
bir yerlerde çakılıp kalırız. Buna “kabuklar
içinde sâbitleşip kalmak” da denmektedir ki, bir enkarne için hiç de makbul
bir durum değildir. Çünkü bu durum atâleti de beraberinde getirir, hattâ
atâletin sonucudur. Bu nedenle, eğer bizler için kendini tanıma duyarlılığı
içinde idraklenip şuurlanmak önemliyse, alışkanlıklarımıza karşı bir duyarlılığımız
da olmalı…
Alışkanlıklar, yaşamımız boyunca kazandığımız
yinelenen ve koşullanılmış davranışlardır. Bu alışkanlık tanımında geçen “koşullanmışlık” kavramı da gelişim
açısından duyarlı olunması gereken bir durum. Çünkü gelişim yolunda gidişimizi
ağırlaştıran etmenlerden biri de beşerî, toplumsal ve ve maddesel koşullanmışlıklarımızdır.
Çocukluktan, hatta bebeklikten başlayarak pek çok şeyle koşullanırız/koşullandırılırız,
hattâ koşullandıklarımızla özdeşleşiriz. Oysa, her şey gelişim için kullanılıp
terk edilmesi gereken birer araçtır, özdeşleşilecek/putlaştırılacak bir değer
değil. Yaşımız ilerleyip de aklımız başımıza gelince; yaşam, gözlemlerimiz ve
okuduklarımız bize alışkanlıklarımızla gelen koşullanmışlıkların terk edilmesi
gereken safralar olduğunu öğretir. Sonra bunlardan kurtulmaya çalışırız ama çok
zor…
Burada “alışkanlık” derken sâdece kötü alışkanlıkları kastetmiyoruz. İyi
denebilecek alışkanlıklarımızı da değişime tâbi tutarak daha iyilerini bulmaya
çalışmalıyız. Kötü alışkanlıklardan ise çok küçük yaşlardan başlayarak uzak
durmalı ve uzak durulması gerektiğini çocuklarımıza öğretmeliyiz. Çünkü “kötü” dediğimiz alışkanlık bireyi içten içe
kemiren bir rahatsızlığa benzer bir musibettir ve kişinin benliğinde bir kez
kök salınca, kişi onu bırakmak istese de; o, kişiyi bırakmamakta direnir. Bu
durumda bireyin irâdesinin çok güçlü olması ve belki de psikolojik yardım alması
gerekir. Bu nedenle, iş işten geçmeden önlem almakta yarar vardır. Burada
anımsamakta yarar olabilecek bir özdeyişi de yeri gelmişken satırlarımıza
katıyoruz; “…Alışkanlıklarınıza dikkat
edin, değerlerinize dönüşür, değerlerinize dikkat edin, karakterinize dönüşür
ve karakterinize dikkat edin, kaderinize dönüşür.”(Mahatma Gandhi)
Kötü alışkanlıklardan uzak
durmanın bir çâresi de atâlete/tembelliğe düşmemek ve gelişim yönünde
etkinlikler içinde bulunmaktır. Ünlü düşünür Voltaire demişti ki, “Çalışmak bizi şu üç büyük beladan kurtarır:
Can sıkıntısı, kötü alışkanlıklar ve yoksulluk.” Bizler, İLÂHÎ NİZAM ve
KÂİNAT’ta gördüğümüz gibi, “otomatik gelişim düzeyinin yarı idrakli”
beşerî varlıklarıyız(1). Bu gelişim düzeyinde olan bizler için; aklı çalıştırmayıp,
inanç / imân durumunda kalmak, atâlet sözcüğünde anlamını bulan tembelliktir
ki, câhillik (câhiliye) döneminden kalma Araplar, Peygamberin tüm uyarılarına
karşın atalarından kendilerine aktarılmış bulunan bilgileri onları irdelemeden,
doğruluk derecelerini anlama zahmetine girmeden uygulamakta ısrar etmişler ve
sonunda kaybeden kendileri olmuştur.(2) Bu arada, eğitmemiz,
edeplendirmemiz ve yönlendirmemiz gereken yanımız olan nefs, alışkanlıkları çok
sever ve atâlete bayılır. Nefsin yap dediğini yapmamak, kendini tanıma
duyarlılığı içinde ve kendi gerçek doğasını önemseyen birey için uygulamaya
konabilecek en akıllıca tutumdur.
Tüm bunlardan dolayı
çocuklarımıza çok küçük yaşlardan başlayarak iyi alışkanlıklar kazandırmak; aklı
başında, sağ duyu sâhibi her ana-bananın sorumluluğu ve görevidir. Bu kısa
yazımızı, “atâlet” kavramını da içine
alan ve atâlete duyarlılığın devre sonundaki önemini de vurgulayan, değerli
hocamız Ergün Arıkdal’ın bir özdeyişiyle sonlandıralım: “Devre sonunun, giderek
yoğunlaşan ve tesirliliği artan tesirlerinden dolayı teşevvüş yaşanması
doğaldır. Zamanında(devre boyunca) gelişim, idraklenme ve şuurlanma bağlamında atâlete
ve rehâvete düşmemiş, vicdan sesine kulak tıkamamış olanlar devre sonunun
rahman ve rahîm olan tesirlerine kolayca
uyum sağlayıp yükseliş kazanırlar. Bunun tersi durumda olanlar ise derece
derece derîn teşevvüşlere girer çıkarlar.”(3)
…………………………………………………..
(1)
İLÂHÎ NİZAM ve KÂİNAT,
Bedri Ruhselman (sayfalar; 3,50,58,60,77,101,135,180,197)
(2)
Bu konuda ayrıntılı
bilgi için bkz. http://selmangerceksever.blogspot.com.tr/2015/09/dusunce-varlgn-suur-etkinligi.html
(3) RUHSALLIK
ÜZERİNE DENEMELER, Ergün Arıkdal (sayfalar; 161,162)