Sunuş

S U N U Ş

Blog sitemde yayına hazırladığım bu metinler, insanın gerçek doğasını anlamaya ve bunun gereklerini yapmaya yönelik bilgiler içeren telif / tercüme ve derleme şeklinde çalışmalardır. Bunları yayınlamaktan amacım, kendini tanıma titizliği içinde; insanın gerçek doğasının yüceliğini ve bunun önemini benimsemiş siz değerli dostlarımla bu bilgileri paylaşmaktır.

Doğru bildiğini ilgilenenlerle paylaşmak, biliyor olmanın sorumluluğunun gereğidir. Olumlu / olumsuz her türlü eleştiriye açık olan bu çalışmamı, konuyla içtenlikle ilgili olduğuna inandığınız dostlarınıza duyurabilirsiniz. İlginize teşekkür eder, bu vesileyle aramızda oluşacak sağlıklı bir iletişim ile, insanın gerçek doğasına yönelik bilginin yayılmasına hep birlikte hizmet etmeyi umarım.


SELMAN
GERÇEKSEVER

Kasım
2 0 1 0
B u r s a

15 Aralık 2019 Pazar

YARI İDRAKLİ OTOMATİK GELİŞİM DÜZEYİNDE ALIŞKANLIKLARIN YÖNETİLMESİ


YARI İDRAKLİ OTOMATİK GELİŞİM DÜZEYİNDE ALIŞKANLIKLARIN YÖNETİLMESİ
HAZIRLAYAN: Selman Gerçeksever
İLÂHÎ NİZAM ve KÂİNAT bilgilerine göre, “Otomatik gelişim düzeyinin yarı idrakli”(1) varlıklarıyız ama beşerî alışkanlıklarımızla yakından ilgisi olan otomatizmadan kurtulmamız gerektiğini de genel ruhçuluk bilgilerimizden biliyoruz. Çünkü otomatizmanın verdiği rehavet ve rahatlıkla gelişim yolunda ilerlemek yerine bir yerlerde çakılıp kalırız. Buna “kabuklar içinde sâbitleşip kalmak” da denmektedir ki, bir enkarne için hiç de makbul bir durum değildir. Çünkü bu durum atâleti de beraberinde getirir, hattâ atâletin sonucudur. Bu nedenle, eğer bizler için kendini tanıma duyarlılığı içinde idraklenip şuurlanmak önemliyse, alışkanlıklarımıza karşı bir duyarlılığımız da olmalı…
Alışkanlıklar, yaşamımız boyunca kazandığımız yinelenen ve koşullanılmış davranışlardır. Bu alışkanlık tanımında geçen “koşullanmışlık” kavramı da gelişim açısından duyarlı olunması gereken bir durum. Çünkü gelişim yolunda gidişimizi ağırlaştıran etmenlerden biri de beşerî, toplumsal ve ve maddesel koşullanmışlıklarımızdır. Çocukluktan, hatta bebeklikten başlayarak pek çok şeyle koşullanırız/koşullandırılırız, hattâ koşullandıklarımızla özdeşleşiriz. Oysa, her şey gelişim için kullanılıp terk edilmesi gereken birer araçtır, özdeşleşilecek/putlaştırılacak bir değer değil. Yaşımız ilerleyip de aklımız başımıza gelince; yaşam, gözlemlerimiz ve okuduklarımız bize alışkanlıklarımızla gelen koşullanmışlıkların terk edilmesi gereken safralar olduğunu öğretir. Sonra bunlardan kurtulmaya çalışırız ama çok zor…
Burada “alışkanlık” derken sâdece kötü alışkanlıkları kastetmiyoruz. İyi denebilecek alışkanlıklarımızı da değişime tâbi tutarak daha iyilerini bulmaya çalışmalıyız. Kötü alışkanlıklardan ise çok küçük yaşlardan başlayarak uzak durmalı ve uzak durulması gerektiğini çocuklarımıza öğretmeliyiz. Çünkü “kötü” dediğimiz alışkanlık bireyi içten içe kemiren bir rahatsızlığa benzer bir musibettir ve kişinin benliğinde bir kez kök salınca, kişi onu bırakmak istese de; o, kişiyi bırakmamakta direnir. Bu durumda bireyin irâdesinin çok güçlü olması ve belki de psikolojik yardım alması gerekir. Bu nedenle, iş işten geçmeden önlem almakta yarar vardır. Burada anımsamakta yarar olabilecek bir özdeyişi de yeri gelmişken satırlarımıza katıyoruz; “…Alışkanlıklarınıza dikkat edin, değerlerinize dönüşür, değerlerinize dikkat edin, karakterinize dönüşür ve karakterinize dikkat edin, kaderinize dönüşür.”(Mahatma Gandhi)
Kötü alışkanlıklardan uzak durmanın bir çâresi de atâlete/tembelliğe düşmemek ve gelişim yönünde etkinlikler içinde bulunmaktır. Ünlü düşünür Voltaire demişti ki, “Çalışmak bizi şu üç büyük beladan kurtarır: Can sıkıntısı, kötü alışkanlıklar ve yoksulluk.” Bizler, İLÂHÎ NİZAM ve KÂİNAT’ta gördüğümüz gibi, “otomatik gelişim düzeyinin yarı idrakli” beşerî varlıklarıyız(1). Bu gelişim düzeyinde olan bizler için;  aklı çalıştırmayıp, inanç / imân durumunda kalmak, atâlet sözcüğünde anlamını bulan tembelliktir ki, câhillik (câhiliye) döneminden kalma Araplar, Peygamberin tüm uyarılarına karşın atalarından kendilerine aktarılmış bulunan bilgileri onları irdelemeden, doğruluk derecelerini anlama zahmetine girmeden uygulamakta ısrar etmişler ve sonunda kaybeden kendileri olmuştur.(2) Bu arada, eğitmemiz, edeplendirmemiz ve yönlendirmemiz gereken yanımız olan nefs, alışkanlıkları çok sever ve atâlete bayılır. Nefsin yap dediğini yapmamak, kendini tanıma duyarlılığı içinde ve kendi gerçek doğasını önemseyen birey için uygulamaya konabilecek en akıllıca tutumdur.
Tüm bunlardan dolayı çocuklarımıza çok küçük yaşlardan başlayarak iyi alışkanlıklar kazandırmak; aklı başında, sağ duyu sâhibi her ana-bananın sorumluluğu ve görevidir. Bu kısa yazımızı, “atâlet” kavramını da içine alan ve atâlete duyarlılığın devre sonundaki önemini de vurgulayan, değerli hocamız Ergün Arıkdal’ın bir özdeyişiyle sonlandıralım: “Devre sonunun,  giderek yoğunlaşan ve tesirliliği artan tesirlerinden dolayı teşevvüş yaşanması doğaldır. Zamanında(devre boyunca) gelişim, idraklenme ve şuurlanma bağlamında atâlete ve rehâvete düşmemiş, vicdan sesine kulak tıkamamış olanlar devre sonunun rahman  ve rahîm olan tesirlerine kolayca uyum sağlayıp yükseliş kazanırlar. Bunun tersi durumda olanlar ise derece derece derîn teşevvüşlere girer çıkarlar.”(3)
…………………………………………………..
(1)     İLÂHÎ NİZAM ve KÂİNAT, Bedri Ruhselman (sayfalar; 3,50,58,60,77,101,135,180,197)
(3)     RUHSALLIK ÜZERİNE DENEMELER, Ergün Arıkdal (sayfalar; 161,162)