TOPLUMSAL YAŞAM ve SEVGİ SINAVLARIMIZ
HAZIRLAYAN: Selman Gerçeksever
Beşerî yaşam, genel görünüm olarak toplumlar / topluluklar hâlinde olmaktadır. Beşerî toplumları, çeşitli büyüklüklerde olmak üzere; uluslararası birleşmeler/birlikler, uluslar, topluluklar, sivil toplum örgütleri, belli bir amaç uğruna oluşturulmuş gruplar vb.vb. şeklinde görüyoruz. Hayvanların da, belirli doğa/iklim/çevre koşullarına göre cins cins topluluklar/sürüler hâlinde yaşadığını biliyoruz. Bitkiler âleminde de durum çok farklı değil: Onlar da, belli bir bölgede yaşayan aynı türün bireylerinden oluşan “yaşama birliği” ve topluluğu(popülasyon) olarak canlılıklarını/sürdürürler.
Toplu halde yaşamanın aşkın(müteal) hedefinin “varlığnı organizasyon sistemlerine hazırlanması” olduğunu İLâHÎ NİZAM ve KÂİNAT’tan öğrenmiş bulunuyoruz(sayfalar 111,139,186). Toplumsal yaşam o kadar önemli ve gelişim açısından o kadar değerli bir nimet ki, bunun yönetimi Aslî İlke’nin Kudreti(64) tarafından gerçekleştiriliyor. Varlıkların toplumsal ve bireysel gelişim gereklerine göre hazırlanmaları ve bu etkinliği sürdürmeleri, Aslî İlke’nin Kudreti olan gereklilikler(îcaplar)(191) tarafından oluşup/gerçekleşip sürüyor. Zâten, ruhların tekâmül gereksinimleriyle maddenin olanakları Aslî İlke’nin Kudreti kapsamında bir araya gelmiş bulunuyor.
Yukarıdaki iki paragrafta kabaca ortaya koyduğumuz bu genel(daha doğrusu, evrensel ve varlıksal) görümüm içinde toplumsal yaşam; bir amaç değil, araç olmaktadır. Buradan, başlığımızda bulunan “sevgi” kavramına geçeceğiz ama ondan önce; gerek bireysel düzeyde, gerekse bireyler arası sevgi sirkülasyonu düzeyinde gerekli olan sâdeleşmeye değinmek gerek: Toplu halde yaşamak bir “sâdeleşme/arınma süreci” olduğu gibi, aynı zamanda da iç sirkülasyona elverişli hâle gelmek için bol fırsatlarla dolu bir iletişim ve etkileşim örüntüsüdür. Enkarne varlıklar olarak, içsel gelişime (sâdeleşmeye, saflaşmaya, olgunlaşmaya) dolayısıyla sevgi enerjisini bünyemizden daha çok geçirebilecek hâle gelmemize hizmet eden bir ortam ve araç oluyor toplu halde yaşam. Toplum, topluluk, aile ve gruplar oluşturarak yaşarken; birbirimize “ayna” oluyor, birbirimizle sınanıyor, gözlem yaparak, birbirimizin başına gelenlerden (eğer başarabilirsek elbette) ibretlik dersler çıkarıyoruz.
Bu iletişim ve etkileşim örüntüsü içinde sevgi/sevgisizlik sınavları da geliyor gündeme… Fikir akışımız bizi bu noktaya getirmişken, beşerî ilişkiler açısından sevgi enerjisiyle ilgili olarak önemli bir konuya değinerek girelim yazımızın ana temasına: Toplu haldeki yaşama ve beşerî ilişkilere; kişinin kişiyle sınanması ya da kişinin bir başkasının gelişim aracı olması bakımından ve aynı zamanda sevgi ile bağlantılı olarak baktığımızda görüyoruz ki, zaman zaman çok sevdiklerimiz de bizim için sınav ve sınanma aracı olmaktadır. Kişi çok yakınlarıyla da sınanmaktadır. Ego sâhibi beşerî varlıklar olarak sevdiklerimizle; acılı, hayal kırıklıklarıyla, kırgınlıklarla dolu yaşam sınavlarımız olmasın isteriz: Annemizi/babamızı keşke hiç üzmemiş, ya da ana/baba olarak, öğretmenler olarak çok sevdiğimiz çocuklarımıza yönelik hiddetli tutumlar ve sert yaptırımlar içine girmemiş olsaydık deriz ve sonradan bunları anımsadıkça vicdanımız sızlamasın isteriz… İsteriz ki, sevdiğimiz de(daha doğrusu, her nedense bilerek bilmeyerek bize sevgi enerjisi aktaran o sevgili de) bizi sevsin… Ama bu çoğunlukla böyle olmaz ve sözcüklere gelmez buruk bir iletişim içinde ilişki sürer ya da sonlansa da uzun yıllar anımsandıkça iç çektiren bir anı olarak kalbimizin bir köşesinde varlığını sürdürür, hatta spatyomda da karşımıza çıkabilir… Neyse, burada keselim, daha fazla duygusallaşmaya da gerek yok sanırım…
Bunlar genellikle, beşerî egonun işine gelmese de, “insanlaşmasına” katkı sağlayan çok özel eprövleri olmaktadır. Evet, dünya gelişim okulunun sınavları arasında, toplu halde yaşam kapsamında sevgi sınavları da var ve şimdi biliyoruz ki, bunlar; evrensel/varlıksal gelişim yolumuzun üzerinde bulunan Sevgi Planı’na uyumlanma tâlimleri… Asıl gerçek/varlıksal sevginin orada deneyimleneceğini biliyoruz. O sevgiyi deneyimlemeye aday varlıklar olmak için, dünyada sevgi bağlamlı eprövlerin acısını çekmeye, yanıp tutuşmaya ve “pişmeye” değer… Toplu halde yaşarken, sâdece sevgi odaklı sınavlarımızda değil, öteki sınavlarımızda da başarılı olmak için, en az kendimizi düşündüğümüz kadar karşımızdakini düşünmek, hattâ (eğer başarabilirsek) kendimizi onun yerine koymak durumundayız(empati). Bu konuda İsa Peygamber’in güzel bir özlü söylemi var: “İnsanların size ne yapmalarını istiyorsanız, siz de onlara öyle yapın. Eğer sâdece sizi sevenler severseniz, ne mükâfatınız olur ki…”
Tüm bunlardan sonra diyebiliriz ki, toplum hâlinde yaşarken; sevmek de, sevilmek de, sevgisizlik de oldukça önemli ve gelişim açısından yeterince etkili eprövlerimiz olmaktadır. Çünkü sevmenin de, sevilmenin de, sevgisizliğin de; sâdece nedenleri değil, sonuçları da bizim aşkın(müteal) yanımızla ilgili konularda anlamını bulmaktadır. Söz konusu aşkınlık bağlamında Aslî İlke’nin gerekliliklerine daha iyi uyumlanabilir hâle gelme süreci de; vicdan birim dualitesinin(*) Vazife Planı’na(**) yönelik zıddında bolca değerler biriktirmekle, sâdeleşmekle, seyyalleşmekle ve saflaşmakla olasıdır. Bunların güncel/günlük iletişimlerdeki söylemleri de; erdemli, iffetli ve olabildiğince karşılıksız sevgiyle dolu bir yaşamdır. Sevgi, iki yanı keskin kılıç, baş etmek zor, sevgi duygusunu sabırla ve ustalıkla yönetmek gerek. Sevgi enerjisiyle sınananlara başarılar… Herkese sevgiler…
......................................................
(*) “vicdan birim dualitesi” için bkz. İLâHÎ NİZAM ve KÂİNAT, syf. 103, 117.
(**) “vazife planı” için bkz. a.g.e. syf. 92, 273.