SEÇME ÖZGÜRLÜĞÜ HAKKIMIZI KULLANMA
ŞEKLİMİZİN SONUÇLARI
HAZIRLAYAN: Selman Gerçeksever
Dinler de dâhil, dünyada bildiğimiz
bilemediğimiz her şey varlığın gelişimi için birer araçtır. Burada “her şey”in
içine; dinlerin yanı sıra, bilinen
bilinmeyen bilgi kaynakları, doğa(tüm olaylarıyla birlikte), bizim kişisel
sezgilerimiz, kadîm uygarlıkların kültür birikimi vb. girer. Tüm bunlar bizim
gelişme sürecimizde birer gelişim aracıdır. Bu gelişim araçları
külliyatı/birikimi beşeriyet tarafından her zaman varlıksal / içsel gelişim
yönünde iyi bir şekilde değerlendirilmediği gibi, çoğu zaman da hebâ
edilmiştir. Örneğin, vahy yoluyla ve peygamberler aracılığıyla tüm toplumlara
peygamber ya da peygamber nitelikli bilge uyarıcılar ve aydınlatıcılar
gelmiştir. Yani beşeriyet vahy kanalından gelen dinsel öğretiyle, ilâhi bir
yardım/rahmet olarak “doğru yol”da tutulmaya çalışılmıştır. Bununla birlikte
Tanrı’ya giden bu “doğru yol”u izleme basiretini ve başarısını gösterenlerin
sayısı, “doğru yol”dan sapanların sayısından çok azdır. Yâni, Kur’an’ın
dışındaki tüm dinsel öğretiler tahrifata uğratılmıştır. “Doğru yol”da
tutunamayanlar Kur’an’la gelen bilgilerde bir tahrifat yapamamış ama
Kur’an’daki özgün İslam’ın, yâni indirilmiş(vahyedilmiş) İslam’ın yanında
“uydurulmuş” bir İslam türetmişler; bunu da uyduruk hadisler ve çoğu Arabistan
câhiye döneminden kaynaklanan atavik kabullerle desteklemeye
çalışmışlardır. Dinler söz konusu
olduğunda, elbette kutsal kelam olan vahy üzerinde yapılan tahrifata da
değinmeden olmaz. Çünkü Kur’an dışında tüm kutsal kitaplarda tahrifat olmuştur.
Beşerî akıl sâdece dinleri değil; pek
çok şeyi, hattâ doğayı bile yanlış yorumlamış ve beceriksizce kullanmıştır.
Beşeriyetin hayrına olabilecek pek çok inisiyatik öğreti, ilke ve doktrin
beşerî çıkarlar uğruna kötüye kullanılmış ve bu nedenle(evrensel sebep-sonuç
yasası determinizm gereği) insanların başına büyük dertler açmış, kanlı
savaşlara neden olmuştur. Dinsel öğretiye yönelik yanlış yorumlardan
kaynaklanan uygulamalar da aynı olumsuzluklara neden olmuş; ALLAH’la aldatma,
kokutma, hadis uydurma ve dini siyasî çıkarlara âlet etme vb. gibi pek çok
talihsizlik sergilenmiştir ve ne yazık ki, beşeriyetin bu ayıbı 21.Y.Y.
dünyasında da sürmektedir. Bu şekilde dinsel öğretiyle beşeriyete yapılmak
istenen yardım bir bakıma, engellenmiş değilse bile sekteye uğratılmıştır.
Beşeriyetin gelişimine karşı, hem de beşeriyetin doğrudan doğruya kendisi
tarafından sergilenmiş vahim bir hatadır bu... Beşeriyet kendi başına örmüştür
bu belâyı ve elbette bunun bedelini ödeyecektir, ödemektedir de. Yoksa, gelişmek için, “insanlaşmak” için
ille de ıstırap çekmek diye bir şey yoktur ama ilâhî irâde yasalarından Sebep –
Sonuç yasasına göre edimler(fiiller/hareketler) karşılıksız kalmıyor. Bu da
zâten İlâhî Adâlet’in gereğinden başka bir şey değildir. Seçme özgürlüğü(*)
hakkımızı kullanma şeklimize göre farklı sonuçlarla karşılaşıyoruz. Bu nedenle
eğer ıstırap çekiyor ya da huzur içindeysek, bu bizim kendi seçimlerimizden
dolayıdır ve seçme hakkımızı kullanma şeklimizin kaçınılmaz sonucudur .
Seçme özgürlüğümüzü kullanma
şeklimizin doğal sonuçlarından biri olarak, şimdiki konumuz olan dinsel
öğretinin farklı şekillerde yorumlarından mezhepler/tarikatler ortaya
çıkmıştır. Anlayış farklılıklarından doğan bu oluşum doğaldır ama vahy yoluyla
gelen özgün öğretiyi bırakıp, mezhebi din edinmek ve onunla özdeşleşmek doğru
yoldan sapmışlıktır. Hiçbir şeyle/kimseyle özdeşleşmemek(eş koşmamak) gerek.
Hele hele mezhep önderini ilahlaştırmak putperestliktir. Mezhebin / tarikatin
liderinin fikirleriyle eşkoşulduğu zaman, mü’rid özgür düşünemez, karşı fikir
söyleyemez böylece birtakım önyargılar olur, mezhep
liderinin(kurucusunun/şeyhinin) öğrettikleri ve fikirleri tartışılamaz olur.
Oysa Kur’an bile kendisini eleştriye/irdelemeye açmıştır. Dahası, “düşünün,
aklınızı işletin…” mealinde birçok âyet bulunmaktadır Kur’an’da(**). Bir kısım
insanlar akıllarını bu anlamda işletmedikleri için, doğru yoldan ve
gerçeklerden sapmış duruma düşmüşlerdir. Oysa, ALLAH, pek çok âyetinde aklın
işlevsel olması yolunda tembihatta bulunmuştur. Doğru yola ve “insanlaşmaya” yönelik
uyarılara, dikkat çekmelere duyarsızlıktan dolayı, aynı din içinde ve dinler
arasında uzun yıllar süren didişmeler, çatışmalar ve hattâ savaşlar
deneyimlenmiştir. Mezhepler kendi
davalarını putlaştırmanın bedelini kanlı savaşlarla ve yıllar süren
inatlaşmalarla önemişler, bir yere de varamamışlardır.
......................................................
(*) Varlıksal İlkelerden, seçme özgürlüğü için bkz. http://www.astroset.com/bireysel_gelisim/newage/vi3.htm
(**) Âyetler: hakka
42 - kamer 17 - sâd29 - en'am 80 - a'raf 10+57+169 - yunus 3+16 - mümin 58 - en'am 50 - hûd 51 - yusuf 109
- nahl 18 - enbiya 10+67 - a'raf 169 - hûd 51 - nahl
69 - bakara 171 - ali imran 118
- mümin
67 - yunus 16+42 - bakara 73+242
- enbiya 67.