Sunuş

S U N U Ş

Blog sitemde yayına hazırladığım bu metinler, insanın gerçek doğasını anlamaya ve bunun gereklerini yapmaya yönelik bilgiler içeren telif / tercüme ve derleme şeklinde çalışmalardır. Bunları yayınlamaktan amacım, kendini tanıma titizliği içinde; insanın gerçek doğasının yüceliğini ve bunun önemini benimsemiş siz değerli dostlarımla bu bilgileri paylaşmaktır.

Doğru bildiğini ilgilenenlerle paylaşmak, biliyor olmanın sorumluluğunun gereğidir. Olumlu / olumsuz her türlü eleştiriye açık olan bu çalışmamı, konuyla içtenlikle ilgili olduğuna inandığınız dostlarınıza duyurabilirsiniz. İlginize teşekkür eder, bu vesileyle aramızda oluşacak sağlıklı bir iletişim ile, insanın gerçek doğasına yönelik bilginin yayılmasına hep birlikte hizmet etmeyi umarım.


SELMAN
GERÇEKSEVER

Kasım
2 0 1 0
B u r s a

22 Haziran 2021 Salı

SEÇME ÖZGÜRLÜĞÜ HAKKIMIZI KULLANMA ŞEKLİMİZİN SONUÇLARI

 

SEÇME ÖZGÜRLÜĞÜ HAKKIMIZI KULLANMA ŞEKLİMİZİN SONUÇLARI

HAZIRLAYAN: Selman Gerçeksever

Dinler de dâhil, dünyada bildiğimiz bilemediğimiz her şey varlığın gelişimi için birer araçtır. Burada “her şey”in içine;  dinlerin yanı sıra, bilinen bilinmeyen bilgi kaynakları, doğa(tüm olaylarıyla birlikte), bizim kişisel sezgilerimiz, kadîm uygarlıkların kültür birikimi vb. girer. Tüm bunlar bizim gelişme sürecimizde birer gelişim aracıdır. Bu gelişim araçları külliyatı/birikimi beşeriyet tarafından her zaman varlıksal / içsel gelişim yönünde iyi bir şekilde değerlendirilmediği gibi, çoğu zaman da hebâ edilmiştir. Örneğin, vahy yoluyla ve peygamberler aracılığıyla tüm toplumlara peygamber ya da peygamber nitelikli bilge uyarıcılar ve aydınlatıcılar gelmiştir. Yani beşeriyet vahy kanalından gelen dinsel öğretiyle, ilâhi bir yardım/rahmet olarak “doğru yol”da tutulmaya çalışılmıştır. Bununla birlikte Tanrı’ya giden bu “doğru yol”u izleme basiretini ve başarısını gösterenlerin sayısı, “doğru yol”dan sapanların sayısından çok azdır. Yâni, Kur’an’ın dışındaki tüm dinsel öğretiler tahrifata uğratılmıştır. “Doğru yol”da tutunamayanlar Kur’an’la gelen bilgilerde bir tahrifat yapamamış ama Kur’an’daki özgün İslam’ın, yâni indirilmiş(vahyedilmiş) İslam’ın yanında “uydurulmuş” bir İslam türetmişler; bunu da uyduruk hadisler ve çoğu Arabistan câhiye döneminden kaynaklanan atavik kabullerle desteklemeye çalışmışlardır.  Dinler söz konusu olduğunda, elbette kutsal kelam olan vahy üzerinde yapılan tahrifata da değinmeden olmaz. Çünkü Kur’an dışında tüm kutsal kitaplarda tahrifat olmuştur.

Beşerî akıl sâdece dinleri değil; pek çok şeyi, hattâ doğayı bile yanlış yorumlamış ve beceriksizce kullanmıştır. Beşeriyetin hayrına olabilecek pek çok inisiyatik öğreti, ilke ve doktrin beşerî çıkarlar uğruna kötüye kullanılmış ve bu nedenle(evrensel sebep-sonuç yasası determinizm gereği) insanların başına büyük dertler açmış, kanlı savaşlara neden olmuştur. Dinsel öğretiye yönelik yanlış yorumlardan kaynaklanan uygulamalar da aynı olumsuzluklara neden olmuş; ALLAH’la aldatma, kokutma, hadis uydurma ve dini siyasî çıkarlara âlet etme vb. gibi pek çok talihsizlik sergilenmiştir ve ne yazık ki, beşeriyetin bu ayıbı 21.Y.Y. dünyasında da sürmektedir. Bu şekilde dinsel öğretiyle beşeriyete yapılmak istenen yardım bir bakıma, engellenmiş değilse bile sekteye uğratılmıştır. Beşeriyetin gelişimine karşı, hem de beşeriyetin doğrudan doğruya kendisi tarafından sergilenmiş vahim bir hatadır bu... Beşeriyet kendi başına örmüştür bu belâyı ve elbette bunun bedelini ödeyecektir, ödemektedir de.    Yoksa, gelişmek için, “insanlaşmak” için ille de ıstırap çekmek diye bir şey yoktur ama ilâhî irâde yasalarından Sebep – Sonuç yasasına göre edimler(fiiller/hareketler) karşılıksız kalmıyor. Bu da zâten İlâhî Adâlet’in gereğinden başka bir şey değildir. Seçme özgürlüğü(*) hakkımızı kullanma şeklimize göre farklı sonuçlarla karşılaşıyoruz. Bu nedenle eğer ıstırap çekiyor ya da huzur içindeysek, bu bizim kendi seçimlerimizden dolayıdır ve seçme hakkımızı kullanma şeklimizin kaçınılmaz sonucudur .

Seçme özgürlüğümüzü kullanma şeklimizin doğal sonuçlarından biri olarak, şimdiki konumuz olan dinsel öğretinin farklı şekillerde yorumlarından mezhepler/tarikatler ortaya çıkmıştır. Anlayış farklılıklarından doğan bu oluşum doğaldır ama vahy yoluyla gelen özgün öğretiyi bırakıp, mezhebi din edinmek ve onunla özdeşleşmek doğru yoldan sapmışlıktır. Hiçbir şeyle/kimseyle özdeşleşmemek(eş koşmamak) gerek. Hele hele mezhep önderini ilahlaştırmak putperestliktir. Mezhebin / tarikatin liderinin fikirleriyle eşkoşulduğu zaman, mü’rid özgür düşünemez, karşı fikir söyleyemez böylece birtakım önyargılar olur, mezhep liderinin(kurucusunun/şeyhinin) öğrettikleri ve fikirleri tartışılamaz olur. Oysa Kur’an bile kendisini eleştriye/irdelemeye açmıştır. Dahası, “düşünün, aklınızı işletin…” mealinde birçok âyet bulunmaktadır Kur’an’da(**). Bir kısım insanlar akıllarını bu anlamda işletmedikleri için, doğru yoldan ve gerçeklerden sapmış duruma düşmüşlerdir. Oysa, ALLAH, pek çok âyetinde aklın işlevsel olması yolunda tembihatta bulunmuştur.     Doğru yola ve “insanlaşmaya” yönelik uyarılara, dikkat çekmelere duyarsızlıktan dolayı, aynı din içinde ve dinler arasında uzun yıllar süren didişmeler, çatışmalar ve hattâ savaşlar deneyimlenmiştir.   Mezhepler kendi davalarını putlaştırmanın bedelini kanlı savaşlarla ve yıllar süren inatlaşmalarla önemişler, bir yere de varamamışlardır.

......................................................

(*) Varlıksal İlkelerden, seçme özgürlüğü için bkz. http://www.astroset.com/bireysel_gelisim/newage/vi3.htm

(**) Âyetler:     hakka 42 - kamer 17  - sâd29  - en'am 80 - a'raf 10+57+169  - yunus 3+16 -   mümin 58 - en'am 50 - hûd 51 - yusuf 109 -  nahl 18    - enbiya 10+67 - a'raf 169 - hûd 51  -  nahl 69  - bakara 171 - ali imran 118 - mümin 67  - yunus 16+42 - bakara  73+242  - enbiya 67.