Sunuş

S U N U Ş

Blog sitemde yayına hazırladığım bu metinler, insanın gerçek doğasını anlamaya ve bunun gereklerini yapmaya yönelik bilgiler içeren telif / tercüme ve derleme şeklinde çalışmalardır. Bunları yayınlamaktan amacım, kendini tanıma titizliği içinde; insanın gerçek doğasının yüceliğini ve bunun önemini benimsemiş siz değerli dostlarımla bu bilgileri paylaşmaktır.

Doğru bildiğini ilgilenenlerle paylaşmak, biliyor olmanın sorumluluğunun gereğidir. Olumlu / olumsuz her türlü eleştiriye açık olan bu çalışmamı, konuyla içtenlikle ilgili olduğuna inandığınız dostlarınıza duyurabilirsiniz. İlginize teşekkür eder, bu vesileyle aramızda oluşacak sağlıklı bir iletişim ile, insanın gerçek doğasına yönelik bilginin yayılmasına hep birlikte hizmet etmeyi umarım.


SELMAN
GERÇEKSEVER

Kasım
2 0 1 0
B u r s a

31 Aralık 2022 Cumartesi

SADIKLAR PLANI TEBLİĞLERİ’nde “GÜZELLİK” KAVRAMINI DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

SADIKLAR PLANI TEBLİĞLERİ’nde “GÜZELLİK” KAVRAMINI DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

İyi, iyilik, güzel ve güzellik kavramları sadece felsefede değil, ilahiyatta da(din felsefesinde) ele alınıp irdelenmiştir. Bizim temel bilgi kaynaklarımızdan olan Sadıklar Planı tebliğlerinde de güzellik kavramı meâlen,    Doğruya, ilahi irade yasalarına, evrendeki düzenin yansımasına, veriteye ve hakikate uygun olan her varlık doğrudur ve güzeldir.”şeklinde ifadeye konmuştur.(*) Burada “doğru”, varlığın kendi realitesinin doğrusudur ama onun bir derece yukarısı için “doğru”, bir üst realitesinin doğrusudur. Varlık kendi realitesinin doğrularını savunup uygularken (bilmeyerek de olsa) varlıksal hedefi, bir üst realitenin doğrusudur. Dolaysıyla ruh varlığı(öz benlik) bir üst realitenin doğruları yönünde yasalara uyumlu ne kadar çok uygulamalar içinde bulunabiliyorsa, o kadar doğrudur güzeldir.

İlâhî İrade Yasaları’ na uymamak söz konusu değildir ama varlık gelişim(idraklenme & şuurlanma) yolunda ilerledikçe, yasalara uyum konusunda da (önceleri bilinçsizce, sonraları daha farkında olarak) şuurlanır. Bu süreçte evrenin, yasalar ile İlâhî İrade’ye uygun bir işleyiş içinde olduğunun, evrende rastgelelik ve yersizlik olmadığının önce farkına varır, sonra yasaların işleyişini öğrenir ve çok ileri aşamalarda bu yasaları kullanarak, sürüp giden yaratılışa(ALLAH’ın sünnetine/tavrına, yani Sünnetullah’a) etkin olarak katkı ve hizmet sağlar. Varlığın bu yönde ilerlemesi ve bu duruma gelmesi de varlıksal bir güzelliktir.

Bu duruma gelmiş olan varlıkta; evrendeki ilâhî düzen, varlığa yansımış ve onda tecelli etmiştir ki, bu da varlık için ideal ve hedef olan bir güzelliktir. Yani evrendeki ilâhî düzenin varlıkta tecellisi de bir güzelliktir. Vazife planındaki organizasyon sistemlerinde(**) vazife yapan varlıklar bu durumda olsa gerek. Bu arada, şimdiki bizler için de varlıksal ve evrensel hedef vazife planıdır ve dünyada sürüp giden tüm hareket vazife planına genel bir hazırlıktan başka bir şey değildir ve oradaki güzellik içinde vazife/hizmet yapmaktır. Bu düzeyin ve varlıksal başarının elde edilmesinin gereği, yaşamlar boyu veriteye ve hakikate uygun olarak yaşama duyarlılığıdır. Gelişimin bize göre daha önceki aşamalarında varlık elbette bunun farkında değildir ama yeniden yeniden doğuşlar sürecinde, görgü ve deneyim birikimini artırarak şuurlandıkça; her realitenin ve gelişim aşamasının bir üstü olduğunu ve varlıksal gelişimin ebedî olduğunu, her veriteden sonra başka bir verite, her hakikatten sonra başka bir hakikat olduğunu anlayacaktır/anlamaktadır. Esâsen idraklenmeyle gelen şuurlanma da bundan başkası değildir ki, bu da bir varlıksal  güzelliktir.

Ebedî gelişim sürecinde kendini İlahî İrade Yasaları’na ve veriteye uyulmamış varlık, güzel olan varlıktır. Kur’an’da yer yer yinelenen, “Bana karşı gelmekten sakının.” uyarısından; “Yasalara karşı gelmekten sakının, onları anlamaya çalışın ve onlara uyulmanın.” anlıyoruz. Bu uyarı biz varlıkların güzel olması, idraklenip şuurlanmaları içindir. Sadıklar Planına göre, verite, âlem kapsamlıdır, âlemin gerçek maketi, âleme özgü maket... Verite, âlemin tüm öğelerini belirleyen esastır. Bu maketin/veritenin çeşitli bölümleri ise realitelerdir. Verite, maketin bütünü; realite ise onun bölümleridir. Her âleme özgü bir verite söz konusudur. Her verite kendinden büyük bir veritenin realitesidir.(SADIKLAR PLANI Tebliğleri, Celse 44) Varlıksal gelişimin ebedî sürecinde realiteden realiteye geçerek veritelere ulaşmak, ulaşılan veritenin gerektirdiği durumlara uyum sağlamak söz konusudur. Bu durumda, her realitenin özü, o realitenin veritesi/hikmeti olmaktadır.  Ulaşılan yeni veritenin sağladığı hareket özgürlüğü ile bir üst realitede yeni uygulamalarına başlanır.

 

Varlıksal ve evrensel güzelliğe doğru gelişim sürecinde; veritelere ve İlâhî İrade Yasaları’na ek olarak, hakikatler de olduğunu yukarıda belirtmiştik. “Yarı idrakli otomatik gelişim”(***) sürecinde; realite basamaklarında ilerlerken, objelerin bazı hakikatleriyle karşılaşırız ki, bunlar realitenin göreceli hakikatleridir. Bunlara Sadıklar Planı “realite-hakikat kesişmeleri”diyor.(SADIKLAR PLANI Tebliğleri, Celse 54) “Hakikat-realite kesişmesi”durumunda başvurulacak en akıllıca tavır vicdan sesine kulak vermektir. Sadıklar Planı, Her yanlışın karşısına hakikati koyunuz.” diyor(SADIKLAR PLANI Tebliğleri, celse 75). Burada “hakikat”, akıl süzgecinden geçirerek kabul ettiğimiz bilgiler ve vicdan sesimizdir. Bu aynı zamanda “makul vicdan uygulaması” dır. Bu duruma göre “hakikat”; bir bakıma, içinde bulunduğumuz belli bir gelişim aşamasındaki kendi vicdan sesimiz, dolayısıyla kendi hakikatimiz olmaktadır. “İnsanlar hakikatlerinin %80’ini Yukarı’da görür. Ama bunu Yukarı’ya geçmeden aşağıda sezmek en iyisidir. Bu da, üstün bir idraki gerektiren bir durumdur.”( SADIKLAR PLANI Tebliğleri, Celse 26) Bu demektir ki, bedenli halde(enkarne durumda) ulaştığımız bir hakikatin gerçekten ne olduğunu, yani onun idesini dezenkarnasyondan sonra Yukarı’da fark ederiz ki, bu da son derece doğal ve varlığın fıtratına uygun bir durumdur. Esasen, iş öz benliğin işidir, beden, “iğreti dünya yaşamında”(****) geçici bir araçtır, onun gerçekten ne yaptığının/ne olduğunun farkında olmasının çok önemi yoktur.

 

Bu ayrıntıdan sonra, yeniden, “evrensel ve varlıksal güzellik” konumuza dönecek olursak, görünen o ki;  Bireyin kendi realitesini hakikat olarak kabul etmesi beşerî bir yanılgıdır ve yukarıda belirttiğimiz, “yarı idrakli otomatik gelişim düzeyi” (***) için normaldir.  Oysa hakikatler sonsuzdur ve gelişim süreci hakikatten hakikate geçilerek sürüp gider. “Varlık, gelişimin ebedî yolculuğunun belli bir zaman-mekân kesitinde, orada geçerli kozmik yasalara tâbidir ve o yasalar arasında “gider gelir”. Bu gidiş gelişler; o varlıkta, içinde bulunmuş olduğu saf hakikatin, çeşitli açılardan izlemesini sağlamak içindir. Varlığın içinde bulunduğu saf hakikat karşısındaki davranışına/tepkilerine göre durum realite değişimleri olur.”(SADIKLAR PLANI Tebliğleri ,Celse 47). Bununla bağlantılı olarak, SADIKLAR PLANI Tebliğleri’ nde şu bilgiyi de görüyoruz:  Her dönemin bir hakikati ve fakat tüm hakikatlerin bir birliği vardır.”(SADIKLAR PLANI Tebliğleri , Celse 75) Buradan anlıyoruz ki, beşeriyet için her devrenin de dünya için RİM tarafından uygun görülmüş bir genel hakikat(“hakikatler birliği”) söz konusudur ki bu da varlıksal ve evrensel bir güzelliktir.

 ...............................................

(*) SADIKLAR PLANI Tebliğleri, Celse 49

(**) “Organizasyon sistemleri” için bkz. İLÂHÎ NİZAM ve KÂİNAT, syf.

(***)  ”yarı idrakli otomatik gelişim” için bkz. aynı eser, syf. 3,50,58,60,77,101,135,172,180,197.

 

(****) “iğreti dünya yaşamı” için bkz. Kur’an, Ahkâf 20  - Zuhruf 35  - Necm 29   - Naziat 38   - A'lâ   16.