Sunuş

S U N U Ş

Blog sitemde yayına hazırladığım bu metinler, insanın gerçek doğasını anlamaya ve bunun gereklerini yapmaya yönelik bilgiler içeren telif / tercüme ve derleme şeklinde çalışmalardır. Bunları yayınlamaktan amacım, kendini tanıma titizliği içinde; insanın gerçek doğasının yüceliğini ve bunun önemini benimsemiş siz değerli dostlarımla bu bilgileri paylaşmaktır.

Doğru bildiğini ilgilenenlerle paylaşmak, biliyor olmanın sorumluluğunun gereğidir. Olumlu / olumsuz her türlü eleştiriye açık olan bu çalışmamı, konuyla içtenlikle ilgili olduğuna inandığınız dostlarınıza duyurabilirsiniz. İlginize teşekkür eder, bu vesileyle aramızda oluşacak sağlıklı bir iletişim ile, insanın gerçek doğasına yönelik bilginin yayılmasına hep birlikte hizmet etmeyi umarım.


SELMAN
GERÇEKSEVER

Kasım
2 0 1 0
B u r s a

10 Nisan 2020 Cuma

BEŞERİYETİN SALGIN FELÂKETİYLE SINANMASI ve DEVRE SONU “AYIKLANMALARI”


BEŞERİYETİN SALGIN FELÂKETİYLE SINANMASI ve DEVRE SONU “AYIKLANMALARI”
HAZIRLAYAN: Selman Gerçeksever
Otomatik gelişim düzeyinin yarı idrakli” varlıklar(1) olarak, doğuştan başlayarak yaşam bizlere iyi/kötü pek çok alışkanlık kazandırmıştır. Bunların bir kısmı toplumsal/geleneksel koşullandırmalarla, bir kısmı, aile içinde bireysel yaşam şeklimizle oluşmuştur. Alışkanlıkları edinene kadar biraz zorlanırız, bir kısmını da farkında bile olmadan ediniriz; edindikten sonra, onların kolaylığını ve rahatlığını yaşarız. Hattâ bunlar o kadar doğallaşır ve benliğimizde kökleşir ki, farkında bile değilizdir. Bu durum gelişim açısından çok makbul değildir çünkü otomatiktir, statükocudur, yaşama rehâvet ve atâlet egemen olmuştur, yeni hâletler, yeni deneyimler yaşatmaz bizlere.
Bununla birlikte, kendini bilme duyarlılığı içinde idraklenmenin gereğini bilen birey;  gelişim yönünde erdemlerin gereğini yerine getirmek, alışkanlılarına rağmen doğru bildiğini uygulamaya koymak, en az kendi çıkarları kadar başkalarının çıkalarını düşünmek ve rahatsız edici de olsa, alışkanlıklarına ters düşse de bazı özverili davranışlarda bulunmak yönünde kendini zorlar ki bu, idraklenme cehtidir ve şuurlanmaya giden yoldur. Ama böyle bir tutum nefsin hoşuna gitmez çünkü rahatı kaçmıştır. Kişi, nefsinin gerçekleri gizleyici/örtbas edici ve kötekleyici/engelleyici(ketmedici) etkisine rağmen gelişim/idraklenme çizgisini izlerse, ruh varlığı olarak, gelişim açısından, “insanlaşmak” bakımından  doğru yoldadır. Bunu yapamaz da nefsinin saptırmasına/ayartmasına(iğvasına) yenik düşerse, öz benliğinin ve ona bağlı vazifeli rehber varlıkların yardım ve rahmetlerinin gereği olarak, zorlu, sıkıntılı hattâ ıstıraplı olaylarla kişi, irili ufaklı sınanmalar silsilesi içinde doğru yola(gelişim ve idraklenme yoluna) yönlendirilmeye çalışılır ki, bu;  varlık için gerçek kurtuluşa giden en makbul yol, dolayısıyla ilâhî bir nimettir.
İşte şimdi insanlar (kabaca 2020’nin ilk haftalarından başlayarak) ve elbette sebep-sonuç yasasına göre önceki edimlerinin olmazsa olmaz bir sonucu olarak bir virüs salgını ile sınanmaya sokulmuştur, yaşam şeklimiz ve alışkanlıklarımız büyük ölçüde etkilenmiştir. Yaşam kalitesi, ekonomi, çalışma koşulları ve sosyalleşme gibi başlıklar açısından bir süre alıştığımızın çok dışında şeyler gördüğümüz ve göreceğimiz kesin. Otomatik gelişim düzeyinin yarı idrakli beşeriyeti olarak, Yukarı’nın görüp gözetimi ve rahman ve rahim etkisi altında başlayan ve sürdürülen bu “anomi”(2) bizlerin biraz daha idraklenmesi, yeni “kıyas bilgileri”(3) edinmesi bakımından fırsatlarla doludur.
Dünya idrakine hitap eden zaman”(“yüzeysel zaman”)(4) diliminde gelişmeye çalışan enkarneler olarak içinde bulunduğumuz üç buutlu düalite ortamında  zıtlıkları deneyimleyerek elde ettiğimiz varlıksal kazanç,  idrakine vardığımız bilgilerdir. Evrende tüm olaylar evrensel İlliyet İlkesi’ne göre ortaya çıkar. 2019’un sonlarından beri beşeriyetin yüz yüze ve mücadele hâlinde bulunduğu Covit 19 salgını da (tarih içinde bundan öncekiler gibi) İlliyet İlke’sine göre ortaya çıkmıştır. Başka türlü bir söylemle, beşeriyet, içinde bulunduğumuz devrenin bu zaman-mekân kesitinde bu tür bir etki ile sarsılırcasına sınanıyorsa; bu, beşeriyetin geçmişte yapıp ettiklerinin genel bileşkesinin olmazsa olmaz bir sonucudur. “Kıyas bilgileri” kavramı açısından bakarak düşünmek gerekirse, “içinde bulunduğumuz anomi, toplumsal ve bireysel düzeyde insanların kıyas bilgilerini değerlendirme şeklinin sonucudur.” diyebilirz. Dolayısıyla “ALLAH’ın cezalandırması” değildir, O’nun yasalarının(İlâhî İrade Yasaları’nın) gereğidir. ALLAH cezalandırmaz, zulmetmez(KUR’AN, - nisa 40+49+77+147  - en'am 64 - enfâl 51   - tövbe 70 - yunus 44 - hûd  101 -  nahl 33 +119  - hac 60+65 - bakara 57   - ali imran 108+117+165+182)
Bu durumlarda ve her zaman, dünya gelişim okulunun zıtlıklarından(faziletlerden ve reziletlerden/musibetlerden)(5) yararlanarak kıyas bilgi birikimimizi ve dolayısıyla görgü ve deneyim birikimimizi artırmak idraklenip şuurlanmanın gereğidir. Esâsen dünyada bunun için bulunuyoruz ve çok değişik şiddetteki olaylarla ve durumlarla da (İlliyet İlkesi kapsamında) bunun için karşılaşıyoruz. Doğal  âfetler de ve  Covit 19 salgını gibi toplumsal felâketler içinde bolca almakta olduğumuz ektiklere verdiğimiz/vereceğimiz tepkiler büyük ölçüde genel gelişim düzeyimizle ilgilidir. Dolayısıyla bu tür anomi nitelikli olaylar kimin ne olduğunu(hangi gelişim düzeyinde olduğunu) göstermesi bakımından bir tür katalizördür ve “ayıklanma”dır(6). Neyin “ayıklanması”?  Devreyi bitirecekler ile bitiremeyeceklerin ayıklanması, belirginleşmesi. Evrende hiçbir şey nedensiz değildir. İlâhî düzende her olgu bir ölçüye göredir(Kur’an, Ra'd 8+26+38, Kamer 3+12+49, Sâd 27,  Zümer 5, En'am 2, Hicr 19+21+85)
……………………………………………….
(1) İLÂHÎ NİZAM ve KÂİNAT, syf. 3, 50, 58, 60, 77, 101, 135, 180, 197.
(2) anomi :  Ümitsizlik, gayesizlik, toplumsal düzensizlikten ileri gelen bunalım, bütün değerlerin tepe taklak olması, çürüyüş, çöküş...
(3) kıyas bilgileri: a.g.e., syf. 61,122.
(4) a.g.e. 112,205, 209, 231.
(5) faziletler & reziletler : kötülük-iyilik, özveri-kin, digerkâmlık-hodkâmlık, hoşgörü-kin, mutluluk-mutsuzluk vb. vb.(a.g.e. 163)
(6) SADIKLAR PLANI TEBLİĞLERİ, celse 96, celse 132(son paragraf).


8 Nisan 2020 Çarşamba

VİRÜS SALGINIYLA GELEN SIRADIŞI OLAYLAR ve ALIŞKANLIKLARIMIZ


VİRÜS SALGINIYLA GELEN SIRADIŞI OLAYLAR ve ALIŞKANLIKLARIMIZ
HAZIRLAYAN: Selman GERÇEKSEVER
Yeterince edeplendirilerek kontrol altına alınmamış nefsin özelliğidir; rahatına ve alışkanlıklara düşkünlük, statükoculuk, endişe ve korku. Böyle bir nefs kendisine yönelik bir sorunla karşılaşınca, sorunun çözüm yolları belli olsa da, gereğinden fazla endişelenerek, yâni durumu abartarak, çözümün büyük ve karmaşık olduğu sanısına( zehabına ) kapılır. Çünkü böyle bir nefsin sâhibi kişi büyük olasılık la duygularını da yeterince kontrol altına alamamıştır. Kolayca duygusallaşır, hattâ duygu karmaşası içinde sağlıklı bir şekilde düşünemez de… Biraz âdep edep bakımından da özürlü ise; kendi çıkarları için başkalarını yok sayabilecek tutum ve girişimlerde bulunabilir, zayıf gördüklerini tahakküm altına almaya çalışır, hiç değilse bunların fırsatını kollar. Böyle bir bencilce girişimin ve hak ihlalinin (evrensel sebep-sonuç yasasına göre) elbette bir karşılığı er ya da geç gelecektir ama bu olumsuz niyet bile kendisine vebal yükler çünkü kişi, niyet ve düşüncelerinden de sorumludur.
İşte, gelişim yolumuz boyunca karşılaştığımız sorunlar; zorluklar ve alışık olmadığımız (daha doğrusu egomuzun alışık olmadığı) koşullara verdiğimiz/vereceğimiz tepkiler bize gelişmişlik düzeyimizin durumu hakkında bir fikir verebilir. Kendini tanıma, duygularını kontrol altında tutma ve nefsini terbiye etme duyarlılığı içinde olan bireyler için; sıra dışı koşullar, zorluklar ve değişik sorunlar gelişim ve “insanlaşma” yönünde değerlendirilebilecek “nimet” niteliğinde fırsatlardır. Her şey gelişim için birer vesile ve araç olduğuna göre; sıra dışı durumlar, sıkıntılar, rahatsızlıklar ve hattâ çekilen ıstıraplar Yukarı’nın(öz benliğimizin ve onun aracılığıyla sonsuz yüceliklerin) bizlere sunduğu “nimetler”dir, sınavlardır ve sınanmalardır. Enkarne durumda, “otomatik gelişim düzyinin yarı idrakli”(*) varlık, özbenlğinin ve onun bağlı olduğu planın rahmeti yardımları olmadan başarlı olmak bir yana, “canlı” olarak bile kalamaz. Daha teknik bir söylemle, ömür boyunca içine girip çıktığımız olaylar; vicdan birim düalitesinin vazifeye yönelik (+) öğesinde değerler biriktirme ve dolayısıyla nefsi(negatif öğeyi) edeplendirme olanaklarıdır. Birkaç zamandır Covit-19 salgını ile bize sunulan gelişim fırsatları örüntüsünde olduğu gibi... Bu vesileyle aldığımız etkilere zihnen ve bedenen vermekte olduğumuz/vereceğimiz tepki(ler) gelişmişlik düzeyimizle ilgili ipuçları içerir. Vicdanımızın, aklımızın ve bilimin gösterdiği yoldan gitmek durumundayız. Varlığın gelişiminde bilgi uygulaması esas ise, bilimin sunduğu, bilim insanlarının önerdiği bilgileri de uygulamak aklın ve sağ duyunun gereği olacaktır.
Doğal âfetler, zorunlu ve zor yolculuklar, salgınlar vb. gibi zor zamanlarda, beşerle ilgili gizlide olan özelikler, niyetler ve karakterler ortaya çıkar.  Örneğin, üç beş kuruşluk ekstra gelir için kolonya, maske fiyatlarını beşe ona katlayan zihniyet; artık bu virüsle anlasın ki, başkalarının üzerine basarak bir yerlere çıkılmaz. Başkasını müşkül durumda bırakarak rahata kavuşulmaz. Bu dersi ne kadar çabuk öğrenirsek, o kadar çabuk çıkarız ülkece bu sıkıcı “gölge”nin altından. Böyle zor durumlar, bizleri çeşitli ve akıllıca uyum hareketleri yapmaya zorlayan sıkıntılı durumlar aslında; önceki “kıyas bilgilerimizi”(**) kullanmak ve yeni kıyas bilgileri  edinmek için güzel fırsatlardır. Zorlukları ve sıkıntılı yaşam sınavlarını(eprövleri) gelişim yönünde, “vicdan birim düalitetisi”nin(***) denge düzeyini yükseltmek yönünde fırsata çevirmeye çalışmak erdemli bilge kişilere özgü bir tavırdır. Bedenli yaşam boyunca içine girip çıktığımız bu zor durumlarda, gelişim aracımız olan bedenimizin sağlıklı ve temiz olması elbette  çok önemlidir çünkü onun aracılığıyla ve Yukarısı’nın yardım ve rahmetiyle dünyada bulunuş amacımızı gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Değerli bir araştırmacı yazarın(****) belirttiği gibi, “Hepimizin sağlıklı mutlu ve huzurlu olabilmesi için ben bugün ne yapabilirim?” diye sorarak başladığımız günlerin bol olması ümidiyle. Hepinize sorgulama, gelişim ve sağlık dolu bir hafta diliyorum.”
…………………………………………………….
(*) İLÂHÎ NİZAM ve KÂİNAT, syf. 3,50,58,60,77,101,135,180,197.
(**) Kıyas bilgileri, bir düalite ortamı olan yaşam içinde çeşitli beşerî vesilelerle zıtlıkları deneyimleyerek farkına ve idrakine vardığımız bilgilerdir. Evrensel İlliyet İlkesi’ne göre içine girdiğimiz olaylarda; örneğin, başarı-başarısızlık arasındaki ilişkiyi kıyas bilgimizle görürüz/anlarız ve idrak ederiz, iyiyi-kötüyü, olması gereken ile olmamsı gerekeni böyle fark ederiz. Bu gidiş içinde, nedenler ve sonuçlar hakkında yavaş yavaş bir takım sezgiler, anlayışlar belirir ve kıyas bilgilerinin yardımıyla bazı şeylerin idrakine ulaşırız ki; bu olgu, aynı zamanda varlığın öz bilgilerinin materyalini oluşturan görgü ve deneyim birikimidir(daha ayrıntılı bilgi için bkz. İLÂHÎ NİZAM ve KÂİNAT, syf. 122).
(***) Vicdan birim düalitesi: Olumlu duygular vicdan birim düalitesinin üst yarısında, olumsuz duygular alt yarıda sıralanmıştır. Örneğin; zıt öğelerden üstteki sevgi ise, alttaki nefrettir. Vicdan mekanizmasının alt ve üst yarıları, her türlü etkiye karşın, dengede kalmaya çalışır. Günlük yaşamda, vicdan birim düalitesinin dengesi sürekli olarak sâbit/stabil kalamaz; bu denge her bozuluşta, denge durumuna geçer. Çünkü evrensel düalite ilkesi gereğince, herhangi bir birim düalite dengesi o durumda kalamaz; “Hangi taraf fazla değer alarak düalite dengesi bozulmuşsa, dengenin yeniden kurulması için, değer almayan yana değer akar. Bu değer akışı da karşı tarafın değer düzeyini denge eşitlenene kadar yükseltir.”  Bu dengeleme / dengelenme hareketliliği içinde, vicdan birim düalitesinin olumlu zıddına her değer yüklenişinde; idrak, vazife bilgisine biraz daha yaklaşmış olur. “Vicdan birim düalitesinin olumlu zıddına değerler yüklemek”; kendini tanıma duyarlılığı içinde, bilgi uygulamasıyla idraklenme cehtini sürekli kılmakla olasıdır(daha ayrıntılı bilgi için bkz. İLÂHÎ NİZAM ve KÂİNAT, syf. 58,182,216,233).