RUHUN TESİRLİLİĞİ ALTINDA EVREN CEVHERİNİN VARLIK HÂLİNE DÖNÜŞÜMÜ
HAZIRLAYAN: Selman Gerçeksever
“Evreninizin maddi yapısını meydana getiren cevher(“aslî cevher, şekilsiz madde amorf”)(*) oluştuktan sonra, yani mevcut olduktan sonra ruhi varlıkla teması kaçınılmaz hale gelir, çünkü varlık haline dönüşmesi, yani form sahibi olması için ruhi enerjiye, ruhun hayali formlarına ihtiyacı vardır. Bu neden böyledir? Çünkü ruhi varlık maddi varlıktan daha önce meydana gelmiş, yani ondan evvel mevcut olmuş ve onun üstünü olarak yaratılmıştır. Bu yaratılışın niçin böyle olduğunu bilmiyoruz. Bildiğimiz şey, ruhi varlığın maddi mevcudiyeti varlık haline dönüştürecek güce sahip olduğudur, yani ruhi varlık kendi yaratıcı gücü, imajinasyonu ve isteğiyle maddi mevcudiyeti form haline getirip duyularınıza çarpan ve çarpmayan madde evrenini oluşturmuştur.” (SADIKLAR PLÂNI, Celse: 138 Tarih: 20. 11. 1970)
SADIKLAR PLANI’nın 1970’te verdiği şu bilgi ile, yıllar sonra Önder Plan’ın verdiği bilgi birbiriyle örtüşmüyor mu? Bu bilginin teknik açıklamasını İLÂHÎ NİZAM ve KÂİNAT’ta buluyoruz: “...cevherin varlık haline dönüşmesi, yani form sahibi olması için ruhi enerjiye, ruhun hayali formlarına ihtiyacı vardır... “ Evrenin cevheri olan maddenin amorf şeklinin bir noktasına Aslî İlke’nin tesirliliği(kudreti) “dokunduğu” andan itibaren “varlıklaşmaya”/form kazanmaya başlamıştı. Aslî İlke’nin kudretinin amorfa yönelik bu ilk etkisi/tesiri iki kısımdan oluşuyordu. Yâni Asli İlke’nin amorfa yönelik bu ilk etkinsinin(“aslî tesir”in) iki veçhesi bulunuyordu; bunlardan biri, ruhun tekâmül ihtiyaçlarıyla ilgili; ötekisi, maddenin gelişim ihtiyaçlarıyla ilgili.
Evrenin aslî cevheri olan amorfu, ebediyetler kadar uzun bir süreçte; halden hâle, formdan forma sokan tesirlerin kaynağı nedir ve madenin sınırsız olarak hallere ve şekillere sokulmasının nedeni nedir? Bu tesirlerin kaynağı evrenin dışındaki hakikatlerle ilgilidir ki, bunlardan biri Aslî İlke’nin kudreti, ötekisi de ruhun tesirliliğidir(müessiriyeti). Önder Plan tarafından “erişilmezlerin erişilmezi”(**) olarak betimlenen Aslî İlke’nin kudretinin gerekleri hem ruhları, hem evrenleri birlikte sarıp sarmalamıştır. Evrenin ilk ve en kaba olan bu aşaması hidrojen düzeyinin altında bulunur. Bu aşamada olup bitenler, Aslî İlke’nin tesirliliği altında ve Ünite’ye bağlı evren kapsamlı yönetim mekanizmasının eseridir. Bu aşamada, tekâmüllerine yeni başlamış acemi ruhların ilerlemeleri mekanik ve pasiftir.
Tekâmülünün bu ilk aşamasında ruh, maddenin hareketlerine müdahale etmeksizin tamamâmen onlara bağımlı olarak ilerler. Acemi ruhlar bu aşamada bir tek madde formuna da bağlı değildirler; sanki bir madde formundan ötekine savrulur bir durumdadırlar. Ruhların tekâmüllerindeki bu ilk aşama, onların evrene ilk adımlarından, madenin ilk hidrojen atomuna varıncaya kadar sürer. Bu sürede ruh, henüz maddeleri toplayıp, kendisine bir beden oluşturabilecek düzeyde değildir ve o düzeye gelene kadar, ilk tekâmül ihtiyaçlarını belirleyen Aslî İlke’nin gereklerine bağlı olarak Ünite’den gelen tesirler yönünde pasif ve mekanik tekâmülünü tamamlamak durumundadır. Onun bu aşamada; özgürlük, şuur, irâde, idrak hâlinde tezahür eden bir kimliği yoktur.
Ruhun böyle bir kimlik kazanması ancak, Aslî İlke’nin gerekleriyle belirlenen ilâhi düzen kapsamında amorf madde formları arasında pasif ve mekanik olarak geçireceği ebediyet kadar uzun süreçten sonra tedrîcen olacaktır. Acemi ruhlar bu aşamada, maddenin bir formundan başka bir formuna ve tamâmen maddenin hareketlerine bağımlı olarak, ama hiçbir zaman maddeye egemen olamadan, maddenin çeşitli durumlarıyla karşılaşırlar(***). Görüldüğü gibi ve SADIKLAR PLANI tarafından de belirtildiği gibi, evreninizin maddi yapısını meydana getiren cevher(“aslî cevher, şekilsiz madde amorf”)(*) oluştuktan sonra ruh ile teması kaçınılmaz hale gelir, çünkü varlık haline dönüşmesi, yani form sahibi olması için ruhi enerjiye ihtiyacı vardır.
..............................................
(*) İLÂHÎ NİZAM ve KÂİNAT, syf. 10 ve devamı
(**) a.g.e., syf. 20
(***) a.g.e., syf. 40
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder