ÖZ BENLİK ve ENKARNASYON
HAZIRLAYAN: Selman Gerçeksever
Her türlüsüyle maddesel ortamlar(madde formları) biz ruh
varlıkları(öz benlikler) için birer gelişim alanıdır. Âlemleri dolduran sonsuz/sınırsız
sayıdaki bu ortamlara(o ortamların özelliklerine, titreşim düzeylerine ve
koşullarına) uygun bedenler “alarak” enkarne oluruz. Öz benlikler
olarak bundan amaç; gelişip, idraklenip, şuurlanarak vazife planındaki
etkinlerde yer alabilecek liyakate yükselmektir. Tüm bunlardan amaç da,
evrendeki tezahür uzantısı ve hizmetinde olduğumuz (evren ötesi) ruhlara
hizmettir. Bu varlıksal ve evrensel hizmet varlıksal ve evrensel bir
sorumluluktur. “Ruhların evrendeki tezâhür
uzantıları ve tekâmül araçları olan varlıklar(özbenlikler); deneyim ve görgü
birikimlerine, liyakat ve gelişim düzeyleriyle uzmanlık alanlarına göre çok
çeşitli organizasyon sistemleri oluşturarak Aslî İlke’nin gerekleri(icaplar)
doğrultusunda İlâhi Murad’ın gerçekleşmesine hizmet ederler.” (İLÂHÎ NİZAM ve KÂİNAT, sayfalar:112,116,144,111,45,311,315,191,53,54,92,311,64)
Ruh varlıkları, ruhların evrendeki tezâhür uzanlıları olarak; Aslî İlke’nin
gerekleri(icapları) doğrultusunda gerçekleşen olaylar içinde (ki bunlardan
birisi de enkarnasyondur) görgü ve deneyim birikimlerini artırarak
vazife planına adaylar haline gelmeye çalışırlar. Yeniden yeniden bedenlenişler
silsilesi içinde, yaşamlar boyu maddenin derinliklerindeki gelişim
ortamlarında(uzaysal objelerde ve onların spatyomlarında) geçirdiğimiz
deneyimler sonucu, öz benliğimize yansıyanın; dünyasal realiteler olmadığını,
bunların dünyasal realitelerin gelişim yönünde değerlendirilmesiyle oluşan
süptil madde bileşimleri olduğunu biliyoruz. Bu süptil madde bileşimleri öz
benliğimizde birtakım formasyonlara ve transformasyonlara neden olur. Bunun
sonucunda, çok yüksek madde sentezleri içinde, dünyadaki görünüşlerinden
bambaşka şekilde değerlenerek zenginleşen ince bileşimler ortaya çıkar. Bunlar,
ruhun işine yarayan ve tekâmülüne hizmet eden gerçek öz bilgilerdir ki ruh için
gerçek tekâmül değerleri bunlardır(İLÂHÎ NİZAM ve KÂİNAT, syf.111).
Ruhların evrenden
yararlanmaları bir evren varlığı olan öz benliğin öz bilgileri("tekâmül değerleri") ile olur.
Öz benliğin öz idrakinin oluşumu ve öz benliğin gelişim aracı da öz
bilgilerdir. Öz idrak, ruh varlığının(öz benliğin) evren boyunca(Ünite’ye
kadar) uzanan gerçek idrakidir. Öz bilgilerin de hammaddesi, dünyada ve benzeri
uzaysal objelerde(gelişim ortamlarında) çeşitli realiteler boyunca elde
ettiğimiz görgü ve deneyim birikimidir (İLÂHÎ NİZAM ve KÂİNAT, syf. 112). Tekâmül
etmemek diye bir şey söz konusu olmadığına göre, öz benlikler(ruh varlıkları)
olarak buna karar verdik ve bunu bile bile enkarne olduk. Dahası, bu
kararlılığımızı bedende tezâhür ettirmek, ahdimizi yerine getirmek durumundayız.
Aslında sâdece yakın çevremizde değil, tüm algılama alanımızda(radyo, TV,
internet medya vb.) tüm olup bitenler ve her gün başka bir saçmalık ve
erdemsizlikle insâni değerleri yaralayan siyasal ve toplumsal aktörler yeni
realiteye geçme ve gerçek şahsiyetlerimize bürünme konusunda bizler için birer
ibretlik malzeme oluşturuyor. Onların ve herkesin yaptığı kendine… Biz ne
yapıyoruz, bu önemli… Çünkü gelişim konusunda her varlık kendinden sorumludur.
Algılama alanımızda bulunan öteki varlıkları yapıp ettikleri(bize
yönelik olsun/olmasın) sadece bir etkidir. Bu etkiye bizim ne tepki verdiğimiz
önemlidir. Esasen toplu halde yaşamaktan amaç ve hikmet de budur; karşılıklı
iletişim ve etkileşim hâlinde gelişmek. Konumuz olan enkarnasyonun amaçlarından
biri de, şimdi bizler için; dünya maddesinin etkisini tanımak ve bu maddesel
etki ile çok değişik haller ve hâletler deneyimleyerek kendi güç alanımızı
güçlendirmektir. Bundan da amaç, deneyim ve görgü birikimiyle öz
benliğimizin(asıl kendimizin) özbilgilerine katkıda bulunmaktır. Aslında ‘gerçek benlik’ asıl
kendimizdir, öz benliğimiz, plansal yanımızdır; ama enkarnasyon
nedeniyle sahte benlik örtüleriyle kat kat örtülerek ‘altlarda bir yerlerde’
kalmıştır. Öz benliğin, bedensel bende tezahür etmesine elverişli koşulları
oluşturmak, toplumun gelişim yönünda
sağladığı olanaklardan yararlanlam
ve onu olabildiğince insanî değerleri(erdemleri) ortaya çıkarmak, tüm
inisiytik öğretilerin ve ruhçuluğun ana
hedefini oluşturmuştur.
Genel gelişim sürecinde, Uyum ve
esneklik bütün benliğimizde sonsuz enkarnasyonlar boyunca ulaşılması gerekli
olan bir hedeftir. Her gelişim merhalesinin, ulaşıldıkça genişleyen varlıksal
mekânların zaman ve mekân koşullarına ve gerekliliklerine uyum sağlamak ve
bunun için de her yönüyle esneklik gösterebilmek gerçek bir yok oluştur. Esâsen
gelişim bunsuz olmamaktadır: Varlık enkarne olacağı ortama önce uyum sağlar,
bedenlenmeden önce bunun hazırlıklarını yapar, enkarne olacağı ortamın (kendi
yaşam planına uygu) zaman-mekân koşullarının oluşmasını bekler. Enkarnasyonlar boyu sürüp giden bu
oluşum kapsamında, şimdi sâhibi olduğumuz ve görünen fizik beden aracılığıyla
öz benliğimize(asıl kendimize) hizmet ediyoruz; öz benlik olarak da, hizmetinde
bulunduğumuz ruha…” (İLÂHÎ NİZAM ve KÂİNAT, syf. 112).
Ebedî gelişim süreci
içinde beşerî realiteler boyunca elde ettiğimiz görgü ve deneyim birikimimizi
spatyomda değerlendirdikten sonra; öz bilgilere, öz bilgiler de öz idrake ve öz
benlik düzeyindeki realitelere dönüşüyor ve öz benliğin realiteleri böyle
oluşuyor. Varlığın öz bilgileri, ruhun tekâmül değerlerini oluşturur.
Varlığın öz bilgi birikimi, onun şuuraltında saklıdır. (İLÂHÎ NİZAM ve KÂİNAT, syf. 112+142+144)
Varlıktaki özbilgiler öz idrak kanalıyla ruha yansır. Varlığın öz idrak, öz bilgi
birikimine paralel olarak artar (İLÂHÎ NİZAM ve KÂİNAT, syf. 112). Ruh varlığının öz bilgi ve öz idrakiyle ilgili bu birkaç nottan
sonra yeniden konumuza dönerek ilerleyelim: Enkarnasyon ile nefsaniyet ortaya
çıkar. Nefsâniyet, vicdan birim dualitesinin maddeye dönük öğesidir,
dolayısıyla vicdanın tam zıttıdır. Enkarnasyonla birlikte nefsâniyet,
vicdânın karşısında olmasaydı, belki gelişmek ve insanlaşmak için varlık
idraklenme cehtine ve zahmetine girmek istemez ve varlık bunun için yerinden
bile kıpırdamazdı… Enkarne varlığın nefsâniyet-vicdan mücadelesindeki başarısı,
onun daha yüksek gelişim aşamalarına(realitelere) liyakat artışını belirliyor.
Bu anlamda bir liyakat oluşmadıkça da, üstün realitelere adaylık söz konusu
değil. Dolayısıyla nefsâniyet ve onun vicdan ile mücadelesi olmalı ki, içinde
bulunduğumuz realiteden bir üst realiteye geçebilmemiz gerçekleşsin.
Easas olan,
realiteden realiteye geçerek gelişmek/insanlaşmak ve vazife planına doğru
ilerlemektir. Bu konuda ve bu anlayışla idraklenme cehti sergilemek, gelecek
gelişim aşamalarının bilgilerini ve onların öz benliğe mâl edilmelerini
sağlamayı berâberinde getirecektir.(İLÂHÎ NİZAM ve KÂİNAT, syf.185). Zaman ve
mekân ile kaim olan(var olan) realite, varlıktaki kudretlerin
yansımalarından/görünümlerinden biri olup, ötekiler; vicdan, idrak, bilgi ve sevgidir.
Enkarne varlığın görgü ve deney birikimi, realitelerin öz varlıkta bilgi olarak
birikmiş izlenimlerinden ibârettir(İLÂHÎ NİZAM ve KÂİNAT, syf.109).
Öz benlikteki öz bilgi birikiminin alt yapısını, hammaddesini
oluşturan görgü ve deneyim birikimini enkarne durumda yaparken, farklı şuur
halleri deneyimleriz; uyanıklık şuur hâlimiz ile uyku şuur hâlimiz, meditasyon/dua
şuur hâlimiz, belli bir konu üzerinde çalışırkenki ve hatta şiddetli bir
deneyimden geçerkenki şuur hallerimiz başka başkadır. Aslında bunlar da birer
enkarnasyondur. Siz bu satırları okurken ya da bir konferansı pür dikkat
dinlerken, bir filmi pür dikkat izlerken ona enkarne durumdasınız. Bunların
hepsi enkarnasyondur, hattâ enkarnasyon içinde enkarnasyondur. Dolayısıyla,
SADIKLAR PLANI öğretisinde gördüğümüz gibi, enkarnasyon sadece bedenlenmek(“ete
kemiğe bürünmek” – Yunus Emre) değildir. Bakın ne diyor “SADIKLAR”. ”Enkarnasyon,
bir şuur halinden başka bir şuur haline dönüşmektir ki, zorunlu olarak o şuur
halinin gerektirdiği koşullara bürünme şeklinde ortaya çıkar. Bu koşullardan
biri de insan şeklinde olmak veya başka bir kalıba girmektir. Başka kalıp,
evrimin daha geri düzeylerindeki kalıplar olabileceği gibi, sahip olduğunuz
kalıptan çok daha duygulu, çok daha ince tesire sahip kalıplar da olabilir.” (Sadıklar Plânı Tebliğleri, celse 119)
Ayrıca, Kur’an’daki, “Biz sizi halden hâle sokarız...”
mealindeki âyet de bunu çağrıştırmaktadır(İnşikak 19, Zuhruf 14). Enkarne
varlık, söz konusu haller içinde yaşam/enkarnasyon koşullarını deneyimlerken,
gelişmişlik düzeyine bağlı olarak bilerek ya da
bilmeyerek vazife bilgisine doğru idraklenmeye çalışır. Enkarne varlığın
başına gelen olaylar onu otomatizmadan kurtarmaya yönelik duygusal ve nefsânî
ögeleri içerir. Dünya okulu söz konusu olanaklarıyla; bitkileri hayvan,
hayvanları beşer düzeyine çeşitli otomatizmalarla hazırladığı gibi, beşerî
varlıkları da vazife bilgisi ve organizasyon sistemleri sezgisine hazırlar.
Dünya gezegeni bu bakımdan; olanakları, koşulları ve gelişim araçları
bakımından enkarne varlıklar için çok zengin bir gelişim okuludur. Dahası,
dünya beşerini ‘organizasyon ve vazife
disiplini’ne hazırlamak dünya yaşamının esas işlevlerinden biridir ve
evrende yapacağı işlerin sorumluluğunu benimsemiş olanlar dünya ile ilgilerini
kesebilirler.” (Kaynak: İLÂHÎ NİZAM ve
KÂİNAT, syf. 72+73) Enkarne varlık tüm bunları deneyimlerken, öz benlik-beden
ilişkisi olarak (yukarıda da belirttiğimiz gibi) 7/8 oranında bir şuur
yoğunluğuyla dünyaya yönelik durumdadır. Yâni bir bebek dünyaya geldiği sırada,
öz benlik olarak tesirlerinin büyük bir kısmı ile dünya bedenine bağlanmış
durumdadır ve ancak küçük bir kısmı “serbest”
haldedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder