BEYİN
OLUŞUMU “MUCİZESİ”nin ARKA PLANI
Hazırlayan:
SELMAN GERÇEKSEVER
Sunuş
Başlıkta “mucize”
sözcüğünü kullandık ama tezâhürat ortamında, “nasıl olduğu bilinmez” lik
anlamında mucize diye bir olgu olmadığını çok iyi biliyoruz. Bilgisayar
diliyle, “doğal ve sâbit disk”imiz olan beyin, 1000’den fazla müzik
konseri büyüklüğünde veriyi depolayabilecek genişlikte hafıza kapasitesine
sâhiptir. Beşerî beyindeki (özellikle de karmaşık düşüncelerde payı olduğu
düşünülen) “gliyal” hücrelerinin sayısı, nöronların sayısından(en az) 10
kat daha fazladır. Söz konusu “gliyal” hücrelerin ilginç
işlevlerinden biri de, aksonların çevresinde “miyelin” adı verilen
kılıfı oluşturmaktır.

Bu miyelin kılıf, elektrik
sinyalleri taşıyan aksonların dış yüzlerini izole ederken; uç noktalarda da
iletgenliği artırarak, bilginin en az kayıp ile ve çok yüksek hızla öteki beyin
hücrelerine geçmesini sağlamaktır. (kaynak:www.cocukhayat.com)
Bu arada, sinirsel uyaranları
ileten bu aksonların, dünyanın çevresini 4 kez dolaşacak(160.000 Km.) uzunlukta
olduğunu anımsayalım…Beyin hücrelerinin, aralarında haberleşmek için elektrik
sinyalleri gönderdiği uzun zamandır biliniyor. Bu iletişim şekli, günümüzde;
elektrotlardan, manyetik rezonanslı tarayıcılara(MR) kadar farklı
teknolojilerle kaydedilebilmektedir ama bu verilerin yorumlanması henüz
becerilemiyor. Bu bilinmezlik (Kur’an diliyle) henüz “Gayb” durumunda...
Bu birkaç satır not, beşeri
beynin bilinen en ilginç yanlarından sadece birkaç örnek ama onun elbette ki
bilinmeyen yanları bilinenlerden daha çok. Bu bilinmeyenlerin bir kısmı İLÂHÎ NİZAM ve KÂİNAT bilgileriyle
bilinir duruma geldi. Örneğin, bir aileye bebek olarak gelecek varlığın beyin
hücrelerini oluşturan varlıklar spatyomdayken bir arada bulunurlar. Bunları bir
arada tutan etmen, o beyin aracılığıyla bir ömür boyu yönetilecek organizmanın
(dünya bedeninin) asıl sâhibi olan evren varlığıdır. Başka türlü bir söylem
ile, spatyomdaki beyin hücreleri topluluğunun manyetik alanları, enkarne olacak
varlığın tesirliliği (müessiriyeti) altındaydı bebek doğmadan önce(85)(*).
Yani kısacası iş, fizik
dünyada görünür duruma gelmeden çok önce spatyomda başlıyor. Bu da demektir ki,
günümüz maddeci bilimi için “gayb” durumunda olan bilginin bir
kısmı “gayb” olmaktan çıkmıştır…Dünyaya yeniden enkarne olacak varlık
dünyada bir ömür boyu kullanacağı bedeni oluşturma aşamasının başlangıcında;
anne ile babanın erkek ve dişi hücrelerinin birleşmesiyle oluşan “aşılanmış
yumurta ile bağlantı kurar” (85). O bedenin asıl sâhibi varlık, daha spatyomdayken etkisi
altında tuttuğu beyin hücreleri varlıkların manyetik alanlarına etki ederek
aşılanmış yumurtanın ruşeymin beyin hücreleri topluluğunun oluşumunu başlatır.
Ruşeym oluşunca, beyin
hücreleri varlıkları insan varlığının tesir ve yardımıyla kendi bedenlerini
beyin hücrelerini kurarlar; yani bu şekilde oluşan beyin aracılığıyla varlık,
sinir sisteminin kalan kısımlarını ve bedenin tüm öteki organlarını oluşturur.
Ruşeymin ilk devrelerinde beyin hücreleri topluluğuna ancak gerektiği kadar
tesir gönderilir. Ruşeymin oluşumu, fetusun gelişimi ve sonunda insan bebeğinin
doğumu anlarında, ihtiyaca göre, onun; beyin hücrelerinden oluşan manyetik
alana göndereceği ve bağlayacağı tesirlerin miktarı da artar. Bebek doğduğu
anda o bedenin asıl sâhibi olan varlığın tesirlerinin önemli bir kısmı (8’de
7’si) bebek bedene bağlanmış olur (86).
“Beyin ölümü” denen olayda
da, bu oluşun hemen hemen tersi olur: Bu da, beyindeki hücre varlıklarının
bedenlerini terk etmeye başlamalarıyla gerçekleşir. Beyin hücrelerine enkarne
olmuş varlıkların bedenleri olan bu hücreleri terk edişleri, bu hücreler
topluluğunun manyetik alanlarına egemen olan varlığın bedenle olan ilgisini
kesmesi demektir.
Görüldüğü gibi “doğum”
denen enkarnasyon ve “ölüm” denen dezenkarnasyon; ruhsal
varlığın, bir organizmaya tesirini bağlaması ve “ömür” denen sürenin
sonunda da tesirliliğini sonlandırmasından başka bir şey değildir. Biz yukarıda
bir bedenin yöneticisi durumunda olan beynin oluşumunu “fizik ötesi” (**)
görünümünden başlayarak gözden geçirdik.
Esasen döllenmeden ve ruşeym
oluşumundan başlayarak dokuz aylık süre boyunca beyin oluşumunun evrelerini, bu
arada sâdece; temporal, parietol ve frontal lobların oluşumunu değil serebral
korteksin, limbik sistemin ve beyinciğin ortaya çıkışını ayrıntılı bir şekilde
günümüz maddeci tıp biliminden öğreniyoruz. Sâdece bir tek organın oluşumu bu kadar
hayret verici ve muhteşem bir olgu iken pek çok organdan oluşan o küçük yavru
bedenin tamamının tam bir uyum içinde oluşması ve bilinen süre içinde kıpır
kıpır bir canlı olarak annenin kucağındaki yerini alması özellikle ruhçuluk
kültürü olmayanlarımız için başlı başına ilâhi bir “mucize” değil midir? Bir
tek hücrenin içindeki düzen, işleyiş ve bu hücrenin başka hücreler ve çeşitli
moleküllerle etkileşimi bizleri bu kadar hayran bırakırken milyarlarca hücreden
oluşan bedenin tamamının bir ömür boyu canlı kalması ortamla etkileşimi ve
bağlı olduğu ruh varlığına hizmeti için “mikro evren” sözcüğü azdır bile….
(*)Bazı
satır sonlarında görülen rakamlar İLÂHÎ NİZAM ve KÂİNAT adlı eserde alıntıların
sayfa numaralarıdır.
(**) Aslında “fizik
ötesi” demek de doğru sözcük seçimi değildir. Çünkü “fizik ötesi” dediğimiz yer de, dünyayı oluşturan fiziksel ortamın
daha süptil (ince, latif, titreşimi yüksek) bir uzantısından başka bir şey
değildir. Tüm uzaysal objeler, spatyomlarıyla birlikte madde âleminin
içindedir. Âlemlerden oluşan bir evren de (görünmeyen yanları da dâhil)
maddesel bir ortamdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder