Sunuş

S U N U Ş

Blog sitemde yayına hazırladığım bu metinler, insanın gerçek doğasını anlamaya ve bunun gereklerini yapmaya yönelik bilgiler içeren telif / tercüme ve derleme şeklinde çalışmalardır. Bunları yayınlamaktan amacım, kendini tanıma titizliği içinde; insanın gerçek doğasının yüceliğini ve bunun önemini benimsemiş siz değerli dostlarımla bu bilgileri paylaşmaktır.

Doğru bildiğini ilgilenenlerle paylaşmak, biliyor olmanın sorumluluğunun gereğidir. Olumlu / olumsuz her türlü eleştiriye açık olan bu çalışmamı, konuyla içtenlikle ilgili olduğuna inandığınız dostlarınıza duyurabilirsiniz. İlginize teşekkür eder, bu vesileyle aramızda oluşacak sağlıklı bir iletişim ile, insanın gerçek doğasına yönelik bilginin yayılmasına hep birlikte hizmet etmeyi umarım.


SELMAN
GERÇEKSEVER

Kasım
2 0 1 0
B u r s a

1 Mart 2017 Çarşamba

RABB’in İŞİNİ GÖRMEK…

RABB’in İŞİNİ GÖRMEK…
HAZIRLAYAN: Selman Gerçeksever

İnsan esâsen ruh varlığı olduğuna göre, enkarne durumda olan bir varlığın, kendi aslı/esâsıyla, yâni ruhuyla olan bağlantısının güçlü olması önemlidir. Bu bağlantı vicdan aracılıyladır. Bir bakıma, vicdan “kanalı” ruhumuzla olan göbek bağımızdır. Dolayısıyla bu “bağın” temiz ve açık olmasında yarar vardır. Vicdan “kanalını” nın tam açık olmasının önündeki engel nefstir. Bu nedenle nefsin eğitilmiş, arındırılmış olmasının önemi gelişim ve aydınlanma bakımından hep yinelenmiştir.

Ancak bu yapılanmada enkarne varlığın, yâni dünya bedeninin ruh ile doğrudan bağlantısı söz konusu değildir arada öz benlik vardır. Çünkü ruh, madde ötesi, evren ötesi bir yapıdır. Esâsen dünya bedeni öz benliğin enkarnasyonudur. Ruh ve maddesel beden cevherleri farklı yaratıklardır, doğrudan bağlanmaları söz konusu değildir. “Beden ötesindeki gerçek varlığın görece serbest durumu”(87+89+144+181)(*) olan öz benlik de maddesel bir yapıdır ve cevher olarak ruhtan ayrıdır. Öz benlik, evren “üstü” olan ruhun evrendeki tezahürü ve temsilcisidir. Maddesel beden de bir evren varlığı olan öz benliğin dünyadaki gelişim aracı ve temsilcisidir. Yani dünya bedeni öz benliğin gelişimine, öz benlik de bağlı olduğu ruhun tekâmülüne hizmet eder.

Bu yapılanma içinde bir enkarne varlık (dünya bedeni) öz benliğiyle ne kadar yakın ilişki içindeyse; yâni, öz benlik bedensel bende ne kadar çok tezâhür edebiliyorsa, varlığın enkarnasyon amacı (ve yaşam planı) ve vazifeleri de o kadar güzel bir şekilde yerine getirilir. Bu makbul durum genel anlamda Yukarı’nın tesirlerine / tesirliliğine açık olmanın ifadesidir. Öz benliğin, dolayısıyla ruhsal planın dünya bedeninde tezâhür etmesinin en güzel ifadesini Hz. İsa’nın bir hadisinde görüyoruz, “Babam ve ben biriz” demiştir. “Bedende ruh hali ya da ruh olarak yaşamak” da denebilecek bu makbul durum, Yukarı’nın tesirlerine açık olmanın, geçirgenliğin ve yansıtıcılığın da en güzel örneğidir. Öz benlikten ve Plan’dan gelen tesirin çevreye (hareketlere, fiziklere ve yasalara) yansıması için önce geçirgenlik olmalıdır; bu da sâdelikle, sâfiyetle ve arınmışlıkla olasıdır (Kur’an, Şura 88+89).  Bedenin emiciliği ne kadar gelişmişse, yâni ne kadar geçirgence, o beden o kadar çok ruhsal enerjiyi bünyesinde toplar ve yayar. Bu makbul duruma “pozitif yayın odağı olmak” şeklinde bir a koymak yanlış olmaz..    

İyi bir geçirgenlikle ruhsal enerjinin emilip çevreye %100’e yakın bir sâfiyette yayılması, yâni iyi bir pozitif yayın odağı olmak, Yukarı’nın işe yarar bir kulu ya da “eli, ayağı, gözü, kulağı” olmaktır. Yukarı’nın bu anlamda kulu olamamak söz konusu değil ama emiciliği ve geçirgenliği fazla bir enkarne varlık ile böyle olmayan bir enkarne arasında elbette fark vardır. Esâsen ne durumda olursak olalım, Rabb’in işini görmekte olduğumuzu akıldan çıkarmamakta yarar vardır. Hepimiz O’nun İlâhî Muradı’na hizmet ederek gelişmeye çalışan varlıklarız. O’nun İlâhî Muradı’na hizmet etmekte olduğumuz bilinciyle yaşamak ibâdet hâlinde yaşamaktır. Çünkü O’na hizmet ederek gelişmeyi peşînen (devre başında) kabul etmiş varlıklarız. Ayrıca gelişim düzeyimiz de bunu gerektirmektedir. Yaşa öykülerini, beşeriyete hizmetlerini ibretle okuduğumuz ve bilgilerinden yararlanmaya çalıştığımız erdemli bilge insanların günlük işlerini sanki Rabb’in bir parçası olduğu bilinciyle yaptıklarını görüyoruz.

Yine unutmayalım ki, dünyada olup bitenler ve olduğu gibi yaşam, Tanzim Edici Planlar’ın bir senaryosudur sanki. Bu Tanzim Edici Planlar’a, onların tezahür uzantıları olarak biz enkarneler de dâhiliz. Bu senaryoda biz enkarneler ( bu planların tezahür uzantıları olarak) oyuncu figüranlar durumundayız. Belli bir role tâlip oluşumuz; genel gelişim düzeyimiz, karmik yükümüz ve belli konulardaki liyakatimizle belirleniyor. Bu nedenle, yaşam sahnesinde oynadığımız rollerin doğrudan doğruya kendimizin olmadığını da akılda tutmalıyız. Her şeyden önce unutmayalım ki, esas aktör / oyuncu (kuklacı) öz benliğimizdir. Eğer merak ediyorsak ve bizim için önemliyse, rolümüzü anlamak yaşamın bizden beklediğini anlamakla olanaklıdır. Bu nedenle, senaryoyu (yâni yaşamın dilini) çözmeye çalışmak çok da gereksiz / yersiz bir şey değildir. Bir ömür boyu, yaşam senaryosunun bir oyuncusu olarak sergilediğimiz performans da bir sonraki rolümüzün ana hatlarını belirliyor. Durum böyle olunca da bu, bir bakıma; yaşamın çetin yollarında ilerlerken, kendi yolumuzu da kendimiz yapıyoruz demektir. Belli bir yönde yolumuzu yapa yapa ilerliyoruz. Bu demektir ki, gelecekte kat edeceğimiz yolların da mimarlarıyız.

Kişinin kendi yaşam çizgisini kendisinin belirliyor olması ona bir sorumluluk yükler. Bu gerçek, bilinse de bilinmese de, Yeni Çağın / Devrenin insanının da ortak özelliğidir. İlâhi İrade Yasaları hiç şaşmaz işleyişleriyle bu gerçeği her an varlıklara anımsatır. Bu da, sorumluluğumuzun her boyut için geçerli olduğu anlamına gelen bir gerçektir. Yani devreye aday olabilmenin koşulları arasında böyle bir sorumluluk bilincine ulaşmış olmanın yanı sıra, esneklik ve uyum becerilerinin de bulunduğunu yazımızın akışı içinde belirtmiştik. Çünkü bu meziyetler İlâhi İrade Yasaları’na uyumda zorlanmamak İlahi Murad yönünde olmanın da işareti olabilir. İlahi Murad’a hizmet etmemek elbette söz konusu değildir. Aslında tek hücreli canlılar da o murada hizmet etmekten başka ne yapıyor ki ama bunun bilincinde olmak erdemli bilge kişilere özgü bir farkındalık olsa gerek. Rabb’in işini görmekte olduğumuzun farkındalığı…  
…………………………………………….

(*) Yazımızın akışı içinde görülecek rakamlar İLÂHÎ NİZAM ve KÂŞNAT’tan yapılan alıntıların sayfa numaralarıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder