GELİŞİM YOLUNDA MERHAMET
ERDEMİ
HAZIRLAYAN: Selman Gerçeksever
Biyokimyasal kurallara göre ve büyük ölçüde
otomatik olarak çalışan ve dünya maddelerinden("toprağından")
yapılmış biyolojik bir robot olan beden, anne rahminden başlayarak, bizim
müdahalemiz hemen hemen hiç olmadan kendi doğal
akışı içinde bir ömür boyu gelişir. Asıl kendimiz olan öz benlik,
7/8'lik bir odaklanma(1) ile tesirliliği altında tuttuğu bu biyokimyasal esaslara göre çalışan yapıyı
araç olarak kullanarak, idraklenip şuurlanmaya çalışır. Böyle bir bedensel ben -
öz benlik ilişkisi içinde, esas olan, öz benliğin işidir ve aslında bedensel
ben öz benlik için ve öz benlikten dolayı vardır. Bedensel ben geçici ama öz
benlik(bir ruh varlığı olarak asıl kendimiz) ebediyen hep vardır. Bu nedenle,
esasen ruh varlığı olduğumuzu, idraklenip şuurlanmak için dünya da geçici
olarak bulunduğumuzu akılda hep tutmamızda ve bu farkındalık, bilinç ve
duyarlılıkla yaşamakta yarar vardır.
Bu arada, dünya bedenimiz gelişim aracımız
olduğuna göre, onu sağlıklı ve temiz tutmak elbette çok önemlidir. İşin bu öneminden
dolayı koskoca bir tıp bilimi, öteki bilim dallarındaki bağlantılarıyla
birlikte yüzyıllardan beri bizlere hizmet vermektedir. Günümüz tıp bilimi
insana büyük ölçüde maddeci bir gözle baksa da, yine de yüzyıllar içinde; ruh
sağlığı, ruh hastalıkları, psikoloji, parapsikoloji vb. kavramlar
geliştirmiştir. Yeni ruhçuluk bilgilerimiz kapsamında, ruhun “sağlığı” ya da
“hastalığı” söz konusu değildir. Günümüz maddeci biliminin deyimiyle “ruh
sağlığı”
bağlamında, (yazımızın sonunda değineceğimiz) şefkat, merhamet, hoşgörü, sevgi
vb. olumlu duygularla yaşamanın “ruh sağlığı” açısından yararları
hep vurgulanmıştır. Aslında ve yukarıda da belirttiğimiz gibi; gerçek anlamda ruhun sağlıksızlığı, hastalığı,
bozukluğu söz konusu değildir. Bu saçmalıkların hepsi, insanı sadece
maddesel/biyolojik bir yapı olarak görmekten kaynaklanan yanılgılardır. Kendini
bilmezlikten kaynaklanan bu beşerî yanılgı, yarım yüzyıldan beri parapsikoloji
bilimiyle telafi edilmeye çalışılmaktadır.
Neyse, bu; maddeci bilimin kendi bileceği
ve başının çaresine bakacağı bir konudur. Biz gene kendimize ve işin aslına
dönerek, asıl kendimiz olan öz benliğin gelişimine bakalım: Bunun çaresi,
bedenlenmeyle ortaya çıkan “vicdan birim dualitesi"nin(2)
vazifeye dönük olumlu öğesinde değerler biriktirme duyarlılığını sürekli
kılmaktır. Bedenli/enkarne durumda psikosomatik rahatsızlıklar olduğu gibi,
erdemlerin bedende tezahür ettirilmesinden kaynaklı güzellikler de vardır. Vicdan
birim dualitesinin vazifeye dönük olumlu öğesinde değerler biriktirebildiğimiz
oranda sadece sevgi, şefkat, merhamet gibi erdemler ortaya çıkmakla kalmaz,
vicdan birim dualitesinin alt/olumsuz öğesi olan nefsin kabalığı da tedricen
giderilmiş olur. İşin bu öneminden dolayı, örneğin; bu erdemlerden/insani
değerlerden biri olan merhamet üzerinde
tüm dinsel öğretilerde ve de seçkin inisiyasyonlarda önemle durulmuştur.
Merhamet, merhametli oluş ALLAH'ın da isim sıfatlarından biridir. Bu öğretilerde
vicdan, “kalp” karşılığı olarak kullanılmıştır. Örneği, yanlış bir
kullanım olsa da(çünkü enkarne durum için gerçek(literal) anlamda “vicdansızlık”
söz konusu değildir) “kalpsizlik”, “kap körlüğü”, “kalbin
hastalanması/paslanması” ve “kalp katılığı”(3) vicdansızlık
anlamında kullanılagelmiştir. Yani vicdan birim dualitesinin vazifeye dönük
olumlu öğesinin ihmal edilmiş olma durumu... İnsanî değerlerle(erdemlerle)
bağdaşmayan merhametsizlik ve acımasızlık ile “kalp katılığı/körlüğü”
arasında yakın ilişki vardır ve bu anlamda, kalbin “katılaşmaması”nda
da merhamet içerikli uygulamaların önemi ortadadır.
Merhamet,
doğuştan getirdiğimiz ve gelişim yolunda yaşlandıkça üzerine kattıklarımızla
kuvvetlendirmemiz gereken olumlu bir
duygu ve insanî bir değerdir. Merhamet de dahil tüm erdemler öz benliğimizin
kudretlerindendir ve bunlar dünya bedenine de (enkarnasyonla birlikte)gizil
güçler olarak yansır. İşte gelişmekten maksat, bu varlıksal değerlerin, uygulama
ile bedende tezahür ettirilmesi ve günlük yaşama geçirilmesidir. Yukarıda
belirttiğimiz gibi, ALLAH’ın isim sıfatlarından birinin “merhamet”
olduğunu da göz önüne getirirsek; kendini tanıma duyarlılığı içinde, böyle bir
erdemi bedende tezahür ettirmek, bir bakıma kendi çapımızda da olsa O’na
benzemiş olduğumuzu düşünebiliriz. Seçkin tasavvuf ekollerinde bu makbul
duruma, “ALLAH’ın rengiyle renklenmek/boyanmak....” denir(4). Yaratılışımızda
var olan merhameti hayra/barışa yönelik edimlerle beslemez ve merhametli
uygulamalardan mahrum kalırsak, gelişimin gereklerinden birini yerine
getirmiyoruz demektir. Merhamet de dahil, erdemlerin ortaya çıkartılıp “yeşertilmesine”
yönelik uygulamalar, kendini tanıma kapsamında yapılacak/yapmamız gereken
işlerdir. Yazı akışımızın bu son kesiminde, değerli
hocamız Ergün Arıkdal’ın “YAŞAMIN AMACI
KENDİNİ BİLMEK” adlı eserini anımsamamak olası mı... Bu vesileyle onu da
rahmetle anmış olalım. Erdemlerin bedende tezahür ettirilmesinin daha genel
anlamı “öz benliğin, dolayısıyla ruhun bedende tezahür etmesi”dir.
Bedenli yaşamdan da amaç, enkarnasyonlar süreci içinde, bu varlıksal başarıyı
gerçekleştirmek değil midir...
...................................................
(1)
7/8’lik(%87,5) : İLÂHÎ NİZAM ve KÂİNAT, syf. 86
(2)
Vicdan birim düalitesi: a.g.e., syf. 102-103-104-105-106-113-114¬115-135-180-181-186-203-206
.
(3)
Kalbin bu durumlarını konu
alan Kur’an âyetleri için bkz.: İsra 46 - A’raf 100+101- Bakara 10+74+88 - Tövbe 87+93
- Nahl 108 - Câsiye 23 -
Enfâl 49 - Tövbe 125+126 - Muhammed 16 +20+21.
(4) Ayrıca bkz.: Kur’an,
Bakara 138
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder