DEVRE SONUNDA İNSANIN DURUMU ve “AYIKLANMALAR”
Hazırlayan: Selman Gerçeksever
Dünya gelişim okulunun yüzeysel
zamanında(1) “otomatik gelişim
düzeyinin yarı idrakli”(2) varlıkları olarak bir devrenin sonundayız ve
her birimiz; içinde bulunduğumuz zaman-mekân koşullarında, “nefsaniyetin incelmiş istekleri ile vicdanın
emirlerini”(3) deneyimler durumdayız. Bu durumuyla insan, enkarne
varlık olarak bir “tesirler yumağı”
görünümündedir. Bu yumağı oluşturan tesirleri iki gurupta toplamak olası;
vicdan kanalıyla düşeyden gelenler ve yataydan gelen (enkarnasyon ortamının
dünya maddesine özgü kaba/titreşimi düşük) tesirler. Bu halimizle,
Yukarı’nın(öz benlik ve bağlı olarak sonsuz yüceliklerin) görüp ve
gözetici/kollayıcı tesirliliği(müessiriyeti) altında sürekli ve tam bir sınanmalar
silsilesi içindeyiz. Kuşkusuz,
insanoğlu yaşadığı sürece çeşitli şekillerde sınanır/sınanacak. Biz bu dünyaya
yiyip içip, zevk sefâ sürmeye gelmedik. “Kimi zaman varlıkla, kimi zaman yoklukla deneniyoruz/deneneceğiz;
kimi zaman sağlıkla, kimi zaman hastalıkla/sıkıntılarla... Varoluşun
yasası böyle. Önemli olan, her an
sınavda oluşumuzun bilinci içinde; dikkatli, uyanık, edepli ve saygılı olabilmek... Bir zorlukla karşılaştığımız
zaman, hemen isyan etmeyip, saçma sapan konuşmalarla, tevillerle, savunmalarla
kendimizi kaybetmeyip, ‘Rabbim beni
deniyor, sınıyor…’ diyerek, o günkü
olanaklarımız ne ise, onun sınırları içinde sorunu çözümlemeye çalışmak, daha
akıllıca bir davranış olmaz mı?”
(Sabri TANDOĞAN)
Bir ömür boyunca peş peşe gelen sınanmalar zincirinden
başka bir şey olmayan yaşam boyunca, bu sınanmalardan içsel gelişim yönünde
başarılı çıkanlara ne mutlu... Esâsen Kur’an’a göre de, “Kalp, takva için sürekli sınanır.”(Hucurat
3) Bundan maksat, enkarne varlığa “selîm kalp”in kazandırılması ve
dolayısıyla; Yukarı’nın(öz benlik ve
bağlı olarak sonsuz yüceliklerin) esirgeyici, görüp ve gözetici/kollayıcı
tesirliliği(müessiriyeti) altında,
kendi yaşam planını başarıyla bitirmesi, bir ömrü heba etmemesidir. İLÂHÎ
NİZAM ve KÂİNAT bilgilerine göre de; “Varlıkların yaşam sınavları karşısındaki
olumlu/olumsuz tepkileri, Kader İşleyişinin(mekanizmasının) uygun gördüğü madde
bileşimlerinin(yâni mekânların) hal ve durumlarının ortaya çıkmasını
beraberinde getirir.”(4) Burada “kader işleyişi”(mekanizması); Aslî
İlke’ye bağlı Yüksek Kader İlkesi’nin gereklerinin evrendeki tezahürüdür.(5) Bu
kısa açıklamadan sonra, yeniden konumuza dönerek, insanın devre sonundaki
durumuna bakalım:
Halihazırda devre sonu
beşeriyeti, girişte belirttiğimiz gibi, iki ana tesirin tesirliliği(müesiriyet)
altında bulunuyor ve her birey tek tek bu iki ana tesirin girişim noktasındadır.
Bu nedenle, yazının girişinde “insan
bir tesir yumağıdır” demiştik. SADIKLAR PLANI Tebliğleri’ne göre, “enkarne varlık her iki kanaldan da tesir
olmakta ama büyük çoğunluk olarak bunların ayırdına varamamaktadır”.(syf.
477+478) Beşeriyetin içinde bulunduğu büyük teşevvüşün ve beşerî karmaşanın ana
nedeni de bu olsa gerek. "Menfiliğin ve şerrin zincirleri
gevşetilmiştir, sınanmak için. Bunun karşısında, sizleri kösteklenmekten ve
köstek olmaktan kurtarmak için müspet tesirlerin, müspet düşüncelerin hazinesi
de açılmıştır. İşte sizler yer ve gök arasında sürekli darbelenen varlıklar
olarak göğü seçmelisiniz."(SADIKLAR PLANI TEBLİĞLERİ, Celse 113, syf. 508) Bu karmaşada asıl zor durumda
olanlar devre boyunca gelişim(idraklenme ve şuurlanma) açısından, sayısız
yaşamlar boyunca yapması gerekeni yapmamış olanlardır. Gelişim açısında bu
yapılması gerekenler, beşeriyetten gizlenmiş sır olmayıp, tüm seçkin inisiyatik
öğretilerde ve kutsal metinlerde verilmiş olanlardır.
Durum bu olduğuna göre, devrenin
kapanışında başarılı olacaklar ile olamayacakları tahmin etmek zor değildir.
Yâni başarılı olanlarla olmayanların, devreyi bitirenlerle bitiremeyenlerin “ayıkanması” söz konusudur ve de bu
zaten ilâhî adaletin gereğidir. İşte devre sonu “ayıklanması”nda, son
kertede/raddede; söz konusu ayrımın/ayıklanmanın yapılmasıyla varlıkların bir
kısmı vicdani kanalda, bir kısmı da nefsani kanalda kalmış olacaktır. “İnce
nefsaniyeti, vicdanın sesinden ayırma konusunda yanılgıya düşmeme bakımından
başarılı olmak için şunlara dikkat etmekte yarar vardır: Bir işe/harekete
başlamadan önce, ortamda/çevrede geçerli koşulları gözden geçirin, eldeki
olanakları ortaya koyun, makul vicdan uygulaması içinde kendinizi onların
yerine koyarak düşünün. Eğer duygularınız, düşünceleriniz, istekleriniz zayıf
ve sanki nefs kanalından geliyorsa; bu, önceden edinilmiş kıyas bilgileri
karşısında sapacaktır(inhiraf edecektir)”.(Bu konuda güzel bir örnek, SADIKLAR PLANI TEBLİĞLERİ, syf. 478’in
üstten 6.satırının sonunda görülebilir.) Böyle bir uygulamada, her şeyden önce,
tevilci olmayıp, objektif kalabilmekte yarar vardır. Bununla birlikte, insana
bazen nefsaniymiş gibi görünen vicdanî tepkiler de olur. Böyle durumlarda da
makul vicdan uygulaması duyarlılığı içinde olmayı elden bırakmamak en iyisidir.
...................................
(1) Yüzeysel zaman: Dünyda geçerli zamandır.( İLÂHÎ
NİZAM ve KÂİNAT, Syf. 112,205,231)
(2) a.g.e. syf.. 3,50,58,60,77,101,135,172,180,197.
(3) SADIKLAR PLANI Tebliğleri, syf. 477, 478.
(4) İLÂHÎ NİZAM ve KÂİNAT, Syf. 234+236.
(5) a.g.e. syf. 231, 233, 234, 274.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder