Sunuş

S U N U Ş

Blog sitemde yayına hazırladığım bu metinler, insanın gerçek doğasını anlamaya ve bunun gereklerini yapmaya yönelik bilgiler içeren telif / tercüme ve derleme şeklinde çalışmalardır. Bunları yayınlamaktan amacım, kendini tanıma titizliği içinde; insanın gerçek doğasının yüceliğini ve bunun önemini benimsemiş siz değerli dostlarımla bu bilgileri paylaşmaktır.

Doğru bildiğini ilgilenenlerle paylaşmak, biliyor olmanın sorumluluğunun gereğidir. Olumlu / olumsuz her türlü eleştiriye açık olan bu çalışmamı, konuyla içtenlikle ilgili olduğuna inandığınız dostlarınıza duyurabilirsiniz. İlginize teşekkür eder, bu vesileyle aramızda oluşacak sağlıklı bir iletişim ile, insanın gerçek doğasına yönelik bilginin yayılmasına hep birlikte hizmet etmeyi umarım.


SELMAN
GERÇEKSEVER

Kasım
2 0 1 0
B u r s a

7 Mart 2022 Pazartesi

DEVRE SONUNDA İNSANIN DURUMU ve “AYIKLANMALAR”

DEVRE SONUNDA İNSANIN DURUMU ve “AYIKLANMALAR”

Hazırlayan: Selman Gerçeksever

Dünya gelişim okulunun yüzeysel zamanında(1) “otomatik gelişim düzeyinin yarı idrakli”(2) varlıkları olarak bir devrenin sonundayız ve her birimiz; içinde bulunduğumuz zaman-mekân koşullarında, “nefsaniyetin incelmiş istekleri ile vicdanın emirlerini”(3) deneyimler durumdayız. Bu durumuyla insan, enkarne varlık olarak bir “tesirler yumağı” görünümündedir. Bu yumağı oluşturan tesirleri iki gurupta toplamak olası; vicdan kanalıyla düşeyden gelenler ve yataydan gelen (enkarnasyon ortamının dünya maddesine özgü kaba/titreşimi düşük) tesirler. Bu halimizle, Yukarı’nın(öz benlik ve bağlı olarak sonsuz yüceliklerin) görüp ve gözetici/kollayıcı tesirliliği(müessiriyeti) altında sürekli ve tam bir sınanmalar silsilesi içindeyiz. Kuşkusuz, insanoğlu yaşadığı sürece çeşitli şekillerde sınanır/sınanacak. Biz bu dünyaya yiyip içip, zevk sefâ sürmeye gel­medik. “Kimi zaman varlıkla, kimi zaman yoklukla deneniyoruz/denene­ceğiz; kimi zaman sağlıkla, kimi zaman hastalıkla/sıkıntılarla... Varoluşun yasası  böyle. Önemli olan, her an sınavda olu­şumuzun bilinci içinde; dikkatli, uyanık, edepli ve saygılı ola­bilmek... Bir zorlukla karşılaştığımız zaman, hemen isyan et­meyip, saçma sapan konuşmalarla, tevillerle, savunmalarla kendimizi kaybetmeyip, ‘Rabbim beni deniyor, sınıyor…’ diyerek, o günkü olanaklarımız ne ise, onun sınırları içinde sorunu çözümlemeye çalışmak, daha akıllıca bir davranış olmaz mı? (Sabri TANDOĞAN)

Bir ömür boyunca peş peşe gelen sınanmalar zincirinden başka bir şey olmayan yaşam boyunca, bu sınanmalardan içsel gelişim yönünde başarılı çıkanlara ne mutlu... Esâsen Kur’an’a göre de, “Kalp, takva için sürekli sınanır.”(Hucurat 3) Bundan maksat, enkarne varlığa “selîm kalp”in kazandırılması ve dolayısıyla; Yukarı’nın(öz benlik ve bağlı olarak sonsuz yüceliklerin) esirgeyici, görüp ve gözetici/kollayıcı tesirliliği(müessiriyeti) altında,  kendi yaşam planını başarıyla bitirmesi, bir ömrü heba etmemesidir. İLÂHÎ NİZAM ve KÂİNAT bilgilerine göre de; “Varlıkların yaşam sınavları karşısındaki olumlu/olumsuz tepkileri, Kader İşleyişinin(mekanizmasının) uygun gördüğü madde bileşimlerinin(yâni mekânların) hal ve durumlarının ortaya çıkmasını beraberinde getirir.”(4) Burada “kader işleyişi”(mekanizması); Aslî İlke’ye bağlı Yüksek Kader İlkesi’nin gereklerinin evrendeki tezahürüdür.(5) Bu kısa açıklamadan sonra, yeniden konumuza dönerek, insanın devre sonundaki durumuna bakalım:

Halihazırda devre sonu beşeriyeti, girişte belirttiğimiz gibi, iki ana tesirin tesirliliği(müesiriyet) altında bulunuyor ve her birey tek tek bu iki ana tesirin girişim noktasındadır. Bu nedenle, yazının girişinde “insan bir tesir yumağıdır” demiştik. SADIKLAR PLANI Tebliğleri’ne göre, “enkarne varlık her iki kanaldan da tesir olmakta ama büyük çoğunluk olarak bunların ayırdına varamamaktadır”.(syf. 477+478) Beşeriyetin içinde bulunduğu büyük teşevvüşün ve beşerî karmaşanın ana nedeni de bu olsa gerek. "Menfiliğin ve şerrin zincirleri gevşetilmiştir, sınanmak için. Bunun karşısında, sizleri kösteklenmekten ve köstek olmaktan kurtarmak için müspet tesirlerin, müspet düşüncelerin hazinesi de açılmıştır. İşte sizler yer ve gök arasında sürekli darbelenen varlıklar olarak göğü seçmelisiniz."(SADIKLAR PLANI TEBLİĞLERİ, Celse 113, syf. 508)  Bu karmaşada asıl zor durumda olanlar devre boyunca gelişim(idraklenme ve şuurlanma) açısından, sayısız yaşamlar boyunca yapması gerekeni yapmamış olanlardır. Gelişim açısında bu yapılması gerekenler, beşeriyetten gizlenmiş sır olmayıp, tüm seçkin inisiyatik öğretilerde ve kutsal metinlerde verilmiş olanlardır.

Durum bu olduğuna göre, devrenin kapanışında başarılı olacaklar ile olamayacakları tahmin etmek zor değildir. Yâni başarılı olanlarla olmayanların, devreyi bitirenlerle bitiremeyenlerin “ayıkanması” söz konusudur ve de bu zaten ilâhî adaletin gereğidir. İşte devre sonu “ayıklanması”nda, son kertede/raddede; söz konusu ayrımın/ayıklanmanın yapılmasıyla varlıkların bir kısmı vicdani kanalda, bir kısmı da nefsani kanalda kalmış olacaktır. “İnce nefsaniyeti, vicdanın sesinden ayırma konusunda yanılgıya düşmeme bakımından başarılı olmak için şunlara dikkat etmekte yarar vardır: Bir işe/harekete başlamadan önce, ortamda/çevrede geçerli koşulları gözden geçirin, eldeki olanakları ortaya koyun, makul vicdan uygulaması içinde kendinizi onların yerine koyarak düşünün. Eğer duygularınız, düşünceleriniz, istekleriniz zayıf ve sanki nefs kanalından geliyorsa; bu, önceden edinilmiş kıyas bilgileri karşısında sapacaktır(inhiraf edecektir)”.(Bu konuda güzel bir örnek, SADIKLAR PLANI TEBLİĞLERİ, syf. 478’in üstten 6.satırının sonunda görülebilir.) Böyle bir uygulamada, her şeyden önce, tevilci olmayıp, objektif kalabilmekte yarar vardır. Bununla birlikte, insana bazen nefsaniymiş gibi görünen vicdanî tepkiler de olur. Böyle durumlarda da makul vicdan uygulaması duyarlılığı içinde olmayı elden bırakmamak en iyisidir.

...................................

(1)       Yüzeysel zaman: Dünyda geçerli zamandır.( İLÂHÎ NİZAM ve KÂİNAT, Syf. 112,205,231)  

(2)       a.g.e. syf.. 3,50,58,60,77,101,135,172,180,197.

(3)       SADIKLAR PLANI Tebliğleri, syf. 477, 478.

(4)       İLÂHÎ NİZAM ve KÂİNAT, Syf. 234+236.

(5)       a.g.e. syf. 231, 233, 234, 274.

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder