P A R A P S İ K O L O J İ
HAZIRLAYAN: Selman
GERÇEKSEVER
Giriş ve
Parapsikolojinin Kadîm Geçmişi
Geçmişi 1800’lü yılların ortalarına
kadar inen Metapsişik araştırmaların; laboratuar koşullarında parapsikolojik
bir disiplin olarak incelenmesi aşamasına gelinceye kadar, elde edilen
sonuçlar, ileri sürülen iddialar ve varsayımlar çok az değişti. Gerek sujenin
psişesine bağlı, gerekse sujeden bağımsız biz psişenin yönetiminde olan beden
dışı olguların (PSI phenomena) nitelikleri, ortaya çıkış biçimleri hep aynı
değişmez bir görünüm taşımıştır. Duyular dışı algılama (DDA) psişik varlığın beden dışı
deneyimlerinin ancak bir kısmını içerir. Beden dışı psişik eylemler; telepati,
psikokinezi / telekinezi, prekognisyon, durugörü, otomatik yazı ve otomatik
resim gibi sınırlı olguları kapsamaz. Bunun böyle olduğu 1800’lü yılların
metapsiçik araştırmalarından beri biliniyordu. Fakat genel bir kanaatin
oluşmasına, mevcut inanç ve bilim temsilcilerinin zaman içinde gerçeklere uyum
sağlamalarına izin verecek şekilde parapsikoloji ismi altında gelişen; ister
geri düzeyli, ister üstün düzeyli olsun, psişik araştırmalar meyvelerini, aynen
kadîm zamanlardaki gibi tekrar vermiştir.
Charles RICHET’in ünlü “Metapsişik
Trete”sinde sıralayıp düzenlediği vak’a örneklerinin dışında yeni
hiçbir psişik olgu bulunmamış, doyurucu bir açıklama da önerilmemiştir. Tüm
çalışmalar maddeci psikolojinin gözetiminde ve dar bir DDA kadrosu içinde
yıllarca sürdürüldükten sonra 1968 Uluslararası Moskova Parapsikoloji
Kongresi’nde bu dar disiplinin çerçevesi biraz esnemiş ve genişleyebilmiştir.
Bundan sonra (1975’ten itibaren de Deneysel Ruhçuluk olan Spiritizm’den
yararlanarak; “ölüm anı”, “ölüm sonrası olguları” ve “geçmiş
yaşamlar” gibi konular ileri parapsikolojinin konuları içine girmiştir.
Kısaca insanın gerçek doğasını
incelemek ve her yönüyle değerlendirmek zorunluluğu maddeci (dolayısıyla
tutucu) bakış açısının giderek daha çok zorlamaktadır. 80’li yıllardan itibaren
“Yeni
Çağ” (New Age) anlayışı, insan varlığının çok boyutlu yapısını incelemek;
insanı sadece psiko sosyal kültürel bir varlık olarak değil, “psiko
kozmik bir varlık” olarak ele almanın zorunluluğunu ortaya çıkarmıştır.
Yakın gelecekte ve kaçınılmaz olarak; ruhçuluğun metapsişiğe, metapsişiğin
parapsikolojiye, parapsikolojinin de tekrar (temelde olan) Ruhçuluğa (insanın
gerçek doğasının bilimine) dönmesini hepimiz göreceğiz. Bütün mesele,
insanoğlunun nereden gelip nereye gittiğini anlatmak, gerçekten kim / ne
olduğunu ve var oluşunun amacını anlatmaktır. Kendini bilme çalışmaları ve
idraklenme cehti çok yönlüdür ve metasişik, bu yönlerden biridir; tıpkı,
bilimcilerin el yordamı ile (duyular ve âletlerle) doğayı ve insanı
araştırmalarının bu yönlerden birisi olduğu gibi…
Parapsikolojinin konusu olan DDA ve
ilgili olaylar tarihin karanlıkları içinde yok olup gider ama, insana tek yönlü
yaklaşımın kısırlığı özellikle 1800’lü yıllar içinde anlaşılmış; Fizik, kimya,
biyolojinin ortaya koyabildiğinden / açıklayabildiğinden başka olguları da
bulunduğu görülmüştür. Adı konmamış olsa ya da değişik adlarla söylenmiş olsa
bile Parapsikolojik araştırma kapsamına giren çeşitli toplumların kültürlerinde
(dünyanın dört bir yanında) çeşitli inisiyatik topluluklarda, hatta değişik
dinlerin izleyicilerinde hep görülmüştür. Örneğin, Din Psikolojisi’nde bunlar;
mistik deneyim, aşkın deneyimler, parapsişik olaylar, mistik şuur, mistik
hezeyan, ruhsal haller, vecd igbi değişik adlarla ele alınır(1). Şamanizm,
Budizm ve Sufizm bunun örnekleri ile doludur. Günümüzde araştırmacı
Parapsikolog Prof. Dr. S.Kripper çok değişik toplumlarda bu tür
araştırmalarıyla tanınmış bir bilim insanıdır(2).
Parapsikolojinin kapsamına giren PSI
olgusunun böylesine kadim bir geçmişi olmasına karşın, günümüz modern
Parapsikolojisini Joseph RHINE ile başlatmak ve bu değerli araştırmacıyı “Parapsikolojinin
babası” olarak bilmek âdet olmuştur. Prof. RHINE 1930’dan itibaren PSI
olgusunu, olabildiğince laboratuar koşullarında incelemeye koyulmuştur. (Duke
Üniversitesi, North Carolina, ABD). Bizim DDA dediğimiz ESP (Extra Sensory
Perception) sözcüğünü ilk öneren de odur.


DDA Yeteneklerimiz

|
Dünya
biliminin kendimiz hakkındaki bilgimizin genişlemesine katkıda bulunan bu
araştırmalarI; gerçek anlamda bilimsel karakterlere sâhip, basiretli ve cesur
bilim insanları tarafından gerçekleştirilmiştir. Maddeci bilimsel zihniyetin
her türlü bağnazca tepkilerine rağmen, açık bir zihin ve hoşgörü ile klasik
materyalizmin dar kalıplarından kendini kurtarabilmiş bu bilim insanlarından
bazılarının adlarını (yurdumuzdan başlayarak) saygıyla ve şükranla anımsayalım:
Dr. Bedri RUHSELMAN, Ergün ARIKDAL,
Recep DOKSAT, Ayhan SONGAR, Mehmet ÖZ, Dr. J.B. RHINE (Duke Univ.), Dr. J.
MIHALASKY (Newark Müh. Koleji), Hans HOLZER (N.Y. Teknoloji Enst.), Dr. J.
PALMER, Dr. TART (California Univ.), Dr. M.RYZY (California Univ.), Dr.
S.KRIPPNER, Dr. TENHAEF (Utretch Univ. Hollanda), Dr. LOZANOV (Bulgaristan),
Dr. VASILIEV (Eski Sovyetler), Prof. KOGAN (Eski Sovyetler), Dr. H. MOTOYAMA
(Japonya), Dr. K. RAO (Hindistan), Dr. R. MORRIS (Edinborough Univ., Scotland),
Dr. R. STANFORD (St. Jones Univ., New York), Dr. W.Braude (Mind Science
Foundation, Teksas, ABD), Dr. R. Nelson (Princeton Univ., New Jersey, ABD). “Normal
ötesi” olarak da nitelendirilen bu parapsişik yeteneklerin uydukları
kurallar / ilkeler, yukarıda adlarını saydığımız bilim insanları tarafından
mensubu oldukları kurumlarda incelenmiştir(5). Dahası, DDA konusunda yetenekli (medyum
nitelikli) kimselerin bu becerilerinden askeri ve politik alanlarda bile
yararlanılmıştır(6).
Görülüyor ki, beş duyu ile sınırlı
değiliz; dünyada yaşayan enkarne varlıklar olarak (hayvanlar ve bitkiler de dâhil)
bilinen ve maddeci bilimin bize öğrettiği beş duyumuzdan başka duyulara /
algılara da sâhibiz. Kendimizde böyle bir şey fark etmemişsek bile, çevremizde
ve dünyanın her yanında DDA’dan (telepati, durugörü, prekognisyondan biri ya da
birkaçı aktif durumda olan) bu yeteneklere sâhip bireyler var. Bu nedenle PSI
olgusu ve DDA inanç konusu olan bir şey değildir, bu bir olgudur / fenomendir.
At gözlüklü bağnaz bir yaklaşımla, “Ben inanmıyorum…”, demenin 21.YY
insanına yaraşır bir yanı olmasa gerek… PSI olgusu ve DDA konularıyla ilgili
örnekleri içeren yayınlara günümüzde de artık bolca rastlıyoruz. Bu nedenle,
kolayca ulaşılabilecek bu örnekler ile yazımızı gereksiz yere uzatmak
istemiyoruz(7).
Daha önceki paragraflarımızdan
birinde de değinip geçtiğimiz gibi, aslında hepimizde; pasif / gizli durumda
bulunan DDA’nın geliştirilme yöntemlerinin bulunduğunu da biliyoruz. Yazımızın
sonunda okunmasını önerdiğimiz kitaplarda bu yöntem ve teknikler bulunabilir(1,4,6,9). DDA’nın bir
kimsede ortaya çıkıvermesi doğuştan ya da sonradan olabilir. Birey, bu
algılarından birine ya da birkaçına doğuştan (ya da çok küçük yaşlardan
itibâren) sâhip olabileceği gibi, sonradan da bazı pratiklerle / tekniklerle
geliştirebilir. ( Bu konuda Bkz. OTUZ DERSTE RUHSAL GÜÇLERİ GELİŞTİRME, Selman
Gerçeksever – Ruh ve Madde Yayınları). DDA’la ilgili olarak, bazı vak’alarda
gördüğümüz gibi; yaşam akışı içindeki şok nitelikli haller de (ateşli bir
hastalık, âni bir darbe, hatta “el vermek / almak” ) PSI olgusunun
ortaya çıkışına vesile olmaktadır.
Konumuzun akışı içinde ayrıntılarını
sunacağımız, Parapsikolojinin tarihçesine baktığımızda; beşeri tarihimizde, bu
yeteneklerin / DDA’nın yaygın olarak kullanıldığı dönemlerin bulunduğu
görülmektedir. Örneğin, Atlantisliler’in parapisişik yetenekleri, bugünkü
bizlerin beş duyularımız kadar yaygın ve normaldi. Dünyada bulunuş amacımız
içsel gelişim ve şuurlanmak olduğuna göre, bu günkü dünya sâkinleri olan bizler
için, dünya okulunun bugünkü icaplarına ve zaman-mekân koşullarına göre;
bilinen beş duyudan fazla yeteneğin, yani parapsişik yeteneklerin yaygın olarak
kullanılmasına gerek yok görünmektedir. Bu devrenin standart beşeri olarak,
DDA’dan çok; idraklenme cehti içinde arınmak, saflaşmak / sâdeleşmek, uyum ve
esneklik yeteneklerimizi geliştirmek, kısaca giderek daha çok “insanlaşmak”
durumundayız. Dolayısıyla esas olan, şuurlanarak “insanlaşmak” (beşeri
zaaflardan kurtulmak) oluyor. DDA’lardan birini ya da birkaçını kullanıyor
olmak her zaman erdemliliğin / bilgeliğin belirtisi olmayabilir. Yukarıda da
belirttiğimiz gibi, esas ve temel olan; idraklenme cehti içinde (eğer
gerekiyorsa, yaşam planımıza uygunsa, bir karmik gereklilik söz konusu ise) bir
ya da birkaç DDA’da açılabilir ama bu çok önemli değildir. Bu yeteneklerle ne
yaptığımız, ne hallere girdiğimiz önemlidir.
Deneysel
Çalışmaların Başlaması
Parapsikolojinin araştırma alanına
giren ve genel olarak da “ruhsal deneyimler / altıncı his” sözcükleriyle
adlandırılan PSI fenomeni (olgusu) hemen hemen tüm kültürlerin folklorunda
saptanmıştır. Bunların bir kısmı sözlü olarak; daha az bir kısmı da yazılı
olarak günümüze kadar gelmiş, literatüre de geçmiştir. Rapor edilenler
genellikle birbirine benzer ve birbirini doğrulayan durumlardır. Bu demektir
ki, birbirinden habersiz ve apayrı yörelerde / ülkelerde bulunan insanlar hemen
hemen benzer yetenekleri (belli bir sınıflamaya sokulabilecek becerileri
sergiliyor) (8).
Chicago Üniversitesi’nin “Ulusal
Düşünceyi Araştırma Merkezi” tarafından yapılan bir araştırma
göstermiştir ki; ABD halkının büyük bir çoğunluğu yaşamlarının bir döneminde,
bir ya da birden fazla (herhangi bir türden) paranormal bir deneyim
geçirmiştir. Avrupa ve dünyanın başka yerlerinde yapılan benzeri araştırma ve
anketlerle de buna yakın sonuçlar elde edilmiştir. Görüldüğü gibi, parapsikolojinin
kapsamına giren olguların kökleri sanki toplumların kültürlerine kadar nüfuz
etmiştir.
Gerek rapor edilen, gerek anketlere
konu olan, gerekse konumuzun kökenlerini oluşturan olguların en yaygınlarından
biri “gerçek rüya” olarak adlandırılan rüyalardır ki; bu tür
rüyalarda şahıs rüyasında, gerçekte o an bulunduğu yerden uzakta olmakta olan
bir olayı algılar ve çoğunlukla da uykusundan uyanır. Bu durum sanki, “rüyada
durugörü” dür. Kişinin rüyasında algıladığı olay hakkında, uykuya
dalmadan önce hiçbir bilgisi ve düşüncesi yoktur. Fakat rüyasını anlattıktan
sonra yapılan incelemede, olayın doğruluğunu ve algılamanın gerçekliği ortaya
çıkar. Bu tür rüyaları anneler daha çok görmüştür. Örneğin, anne rüyasında
evden uzakta bir yerde trafik kazası geçiren çocuğunun durumunu (hem de
ayrıntısına varana kadar) rüyasında görmüştür.
Bunun biraz değişik bir tipi de,
gündüz (uyanık olarak) görülen rüyalardır. (Daha doğrusu, uyurken durugörü
algılamalarıdır) Örneğin, evinden uzakta bulunan bir anne birdenbire
fenalaşarak eve gitmesi gerektiğini düşünür ve bunu dile getirir. Gerçekten de
evine geldiğinde, çocuğunu kritik durumda bulur ama böyle bir itilim içine
neden girdiğini bilemez ve açıklayamaz da…
Bu olayda söz konusu olan, bu anneye
(ya da benzerlerine); çeşitli kaynaklardan gelen sezgisel (ya da “titreşimsel”)
bilgidir. Bu kaynaklar, olaydan yayılan titreşimsel etki olabileceği gibi,
annenin rehber varlığından (özbenliğinden / asıl kendisinden) gelen uyaranlar
da olabilir. Anne bunu, beş duyusu dışında, yani DDA’sıyla elde etmiştir. Bu,
annenin açıklayamadığı (açıklayamadığı için de “tesadüf” deyip geçtiği)
telepatik ir algılama olabileceği gibi, durugörü ya da prekognitif ( prekognisyonla
ilgili) bir algılamada olabilir.
Spotan olarak (yani kendiliğinden)
ortaya çıkan bu tür olgular, hemen hemen her toplumda halk tarafından ciddiye
alınırsa da; sözde çağdaş (ama “maddeci”) bilim tarafından ciddiye
alınmaz, çünkü bilim (sâdece maddeci bir bakış açısıyla yetindiği için) bu tür
olayları açıklamada acz içindedir ve “tesadüf”, “halüsinasyon” vb.
kılıflarla geçiştirmeye çalışır. Şimdilik bilimin parapsikolojik dalı bunlarla
ilgilenmemektedir, yeni yeni de; kuantum fiziği ve “kuantum bilgeliği”ne sâhip,
zihni madde ile koşullanmamış bilim insanları(9).
Parapsikolojinin 1960’lı yıllarda
Prof. J.B. Rhine tarafından (günümüz maddeci bilimine uyumlu) temellerinin
atılmasına kadar; bu tür olaylar göz ardı edilmekteydi, rahatsızlık olarak ya
da “tesadüf”
olarak nitelendirilmekteydi (en azından çağdaş parapsikolojinin ortaya çıkışına
kadar…) Parapsikolojinin araştırma alanına giren konular maddeci zihniyetin
temsilcilerini rahatsız ediyordu; çünkü, DDA’lar insanın ruhsal bir yanının
olduğunun en güzel, en esaslı kanıtıdır ama onlar bu paranormal fenomeni kendi
maddeci yöndem ve bilgileriyle açıklayamıyorlardı; kurtuluşu ve rahatı, “olmaz
böyle şey, ben inanmam…”demede buluyorlar. Söz konusu zihniyetin
kitabında da “ruhsallık” diye bir şey yok… Gerçeklere açık olmayan gözler /
zihinler elbette ki bu en büyük gerçekten (insanın gerçek doğasıyla ilgili bu
en büyük gerçekten) rahatsız olacaktır.
Bu nedenle parapsikolojinin bilimsel
/ deneysel bir disiplin olarak ortaya çıkışından önceki maddeci bilimin
katılığından ve tutuculuğundan dolayı, ruhsal olgunun felsefî açıdan
olanaksızlığı benimsenmişti (19.YY’ın sonları). Bununla birlikte, çok az sayıda
öncü bilim insanı(10)
konuya karşı ilgilerini canlı tutabilme başarısını gösterebildiler. Bu şekilde
dinin spiritüel yanı ile bilimin maddeci felsefesi arasındaki çarpışma, bazı
şahısların zihinlerinde entelektüel krizlere / teşevvüşlere neden oldu. Bu
teşevvüşten kendini kurtarabilen araştırmacılar çeşitli ülkelerde konuyla
ilgili dernekler / vakıflar kurdular. İşte bu tür sivil toplum örgütlerinden
ilki 1882’de İngiltere’de kuruldu: İngiliz Ruhsal Araştırma Derneği. Bundan
birkaç yıl sonra da Amerikan Ruhsal Araştırma Derneği kurulur.


Bunun yanı sıra başka bir araştırma
türü de spiritizm (deneysel ruhçuluk) celselerini kapsamına alıyordu. 19.Y.Y.’ın
ruhsal araştırma derneklerinde(12) yapılan spiritizm celselerindeki olaylar incelendi;
bununla da kalınmayıp, onlarla ilgili testler düzenlendi. Bu çalışmalardan
sonra, netleşen sonuçlardan biri; medyumların (süjelerin), ölmüş kimselerle
görüşebildikleri gerçeğiydi. Dolayısıyla da, ölümden sonra da bir hayatın sürüp
gittiği fikri zihinlerde yeşermeye başladı.
Bu araştırmalar, Atlantik
Okyanusu’nun iki kıyısında da sürüp gitmiştir. Bu araştırmaların ve
incelemelerin önde gelen isimleri şunlardır:
v Sir Oliver LODGE (İngiltere)
v Sir William BARET ( İngiltere)
v William JAMES (ABD)
v G.HEYMANS (Hollanda)
v William McDOUGAL (ABD, Duke Univ.)
Bu araştırmacılar bağlı oldukları
üniversitelerin bünyelerinde telepati testleri geliştirdiler.
Konumuz olan Parapsikolojinin
tarihçesi içinde tüm bu araştırmaların belki de sentezi durumunda olan
çalışmalar; ünlü bir biyolog ve parapsikolog olan ( ve aynı zamanda “Parapsikolojinin
babası” olarak da kabul edilen) Prof. J.B. Rhine tarafından
yapılmıştır.
Prof. Rhine, Parapsikolojiyle ilgili
ilk çalışma ve denemelerine; ABD – Kuzey Karolina’daki Duke Üniversitesi’nde
başlamış, 1935’te de burada resmen Parapsikoloji laboratuarı kurmuştur. Prof.
Rhine’in Duke Üniversitesi’nden emekli oluşundan sonra da, bu laboratuar yine
aynı semtteki (Durham Kenti) İnsan Doğasını Araştırma Vakfı’na (FRNM
Parapsikoloji Enstitüsüne) aktarılmış ve Prof. Rhine, ölünceye kadar
Parapsikoloji etütlerini (karısı Prof. Louisa Rhine’la birlikte) burada sürdürmüştür.
Parapsikoloji laboratuarı ve Parapsikoloji Enstitüsü, kuruluşundan beri, ruhsal
meleklerin (PSI) fenomeni farklı tiplerim ölçümüyle ilgili yöntemler
geliştirmiş, araştırma süreçlerinin standardizasyonuna büyük katkıda bulunmuş;
ayrıca her yaz açtığı kurslarla (“Summer Study Programs”) pek çok amatör
parapsikoloğun yetişmesine hizmet etmiştir.
Bu çerçevede Parapsikoloji alanına
yapılan en belirgin katkı, duyular dışı algılama ESP / DDA kartlarının
Parapsikoloji araştırmalarına uyarlanması (Dr. Zener’inde katkılarıyla)
olmuştur.

Sözünü ettiğimiz kartlar her birinin
üzerinde beş ayrı şekil bulunan “Zener Kartları”dır. Beş Zener
Kartının her bir şekli, beş farklı renkte basıldığından bir destede 25 kart
bulunur. Zener Kartları ile; telapati, durugörü ve prekognisyon çalışmaları
yapılır. Bu kartlarla bilimsel nitelikli bir DDA çalışmasının nasıl yapılacağı,
ilk olarak “THE REACH OF THE MIND” adlı eserinde J.B. Rhine tarafından
anlatılmıştır.
Gerek ABD’deki, Parapsikoloji
Enstitüsü, gerekse İngiltere’deki Ruhsal Araştırma Derneği’nin yaptığı
çalışmalarda yaklaşık 12.000 (On iki bin) adet sponton vak’a incelenmişti.
Bunların büyük çoğunluğunu prekognisyon, durugörü ve telepati türü deneyimler
oluştururken; kalan kısmını da, telekinetik vak’alar oluşturuyordu. Psikokinezi
( ya da Ruslar’ın ifadesiyle “telekinezi”) yeteneği DDA’nın ikinci
ana türünü oluşturur. (bkz.dipnot 8)
Bu yeteneğin test edilmesiyle ilgili
olarak bildiğimiz tavla oyunu zarları da kullanılmıştır. Zar atma işinin gelişi
güzelliğini (randomization) sağlamak için çeşitli yollar denendiğini biliyoruz.
Beşerî hilenin bu işe de bulaşmaması için, akla gelebilecek her türlü önlem
alınmıştır. Bu araştırma ve ölçümlerin bilimsel ayrıntıları ve sonuçları
FRNM’in yayın organı olan “Journal of Parapsychology”de
yayınlanmıştır.
Psikokinezi’nin (PK’nın) deneysel
testlerine, kas teması olmaksızın bir kimsenin; hareket eden objeleri doğrudan
doğruya zihinsel olarak etkileyip etkileyemeyeceğinin anlaşılması amacıyla
başlanmıştı. Bu amaçla, zar atma yöntemiyle denemeler yapıldı: Bu şekilde
süjeler hareket hâlindeki zarları istedikleri şekilde etkilemeyi
hedefliyorlardı. Zarların atılışı sırasında herhangi bir hile olasılığını
ortadan kaldırmak için, dikkatli ve titiz önlemler alındı. Bu konuyla ilgili
ilk bilimsel nitelikli (laboratuar koşulları altındaki) çalışmalar “Journal
of Parapsychology”de yayınlanmıştır. Dokuz yıl süreyle yapılan bu test
çalışmaları sonunda ; süjelerin, zihinsel güçleriyle zarları etkiledikleri
anlaşıldı ve sonuçlar 1943’te sâdece bilimsel raporlar hâlinde yayınlanmakla da
kalmadı, bildirilere de konu yapıldı. Bu şekilde beşerî zihnin telekinetik gücü
kanıtlanmış ve test edilmiş oluyordu.

Titizlikle oluşturulmuş laboratuar
koşullarında yapılan psikokinezi denemelerine örnek olarak; (ABD’de Prof.
Rhine’in çalışmalarından ayrı olarak) Pittsburg Üniversitesi’nden Robert
McCONNELL’in çalışmaları ile, W.E.COX ve H.FORWALD’ın deneysel testleri
gösterilebilir. Bunlardan özellikle COX, bildiğimiz tavla zarı yerine; madeni
para (yazı – tura…), su spreyi, su içindeki hava kabarcıkları ile süjeler
üzerinde denemeler yapmıştır.
Kuşkusuz, 40’lı yılların başlarından
itibaren elektronik teknolojideki gelişmeler bilgisayarı bu alana itmiştir.
Bilgisayarla son derece rastgele bir şekilde (randomly) zar atışlarıyla pek çok
PSI testi yapılmıştır. (Prof. Richard BROUGHTON, TARTIŞMALI BİLİM
PARAPSİKOLOJİSİ, Say Yayınları). Bu araştırmalar kapsamında, rastgele sayı
üreticilerinin daha ilginç öncü kullanıcılarından biri Prof. Helmut
SCHIMIDT’dir. Denemelerinde bir dizi lamba ve bunları yakmak için radyoaktif
kaynaklar (örneğin, strontiım 90) kullanılmıştır. Prof. Schimidt’in bu tip
denemeleri başka araştırmacı parapsikologlar tarafından da yinelenmiştir.

Aslında en doğru spontan telekinetik
vak’a örnekleri, ruhsal deneyimler döneminin resmi başlangıcı olarak da kabul
edilen FOX KARDEŞLER’e aittir. Bu iki kız kardeş ABD New York Eyaleti sınırları
içinde fakir bir çiftçi ailesinin (okula gitmemiş) çocuklarıdır. FOX ailesi bu
iki kız aracılığıyla (medyumluğu ile) spontan tekinsizlik (psikokinetik)
vak’alarla karşılaştıkları zaman, yıl 1847’ydi. Bu vak’ann deneysel
ruhçuluktaki adı “tiptoloji fenomeni”dir. Tiptoloji, anlamlı darbe sesleriyle
ortaya çıkan bir olgudur. Aslında söz konusu darbe sesleri dünyada ilk kez FOX’ların evinde duyulmuş
değildir. Yazılı kayıtlara göre tiptoloji fenomeni bilinen şu mekanlarda
da görüldü:
v 1661’de, İngiltere – Tedworth (Bay
Mompesson’un evi)
v 1520’de, Almanya – Oppenheim
(Melancthon’ların evi)
Parapsikolojinin
Konusu
Parapsikoloji’nin hedef konusu genel
anlamda “PSI Fenomeni”dir. Yani, bireyin; enkarne bir ruh varlığı
olmasından dolayı, ortaya çıkan ruhsal deneyimler (paranormal deneyimler)
toplamının genel adıdır “PSI olgusu”. Buna, “ruhsal
yeteneklerimizin bir kısmının enkarne varlık aracılığıyla tezahür etmesinin
adıdır…” da denilebilir. PSI (“say” diye telaffuz edilir) fenomeni; ya zihinsel
deneyimler / algılamalar (telepati, durugörü, prekognisyon) şeklinde, ya da
fiziksel etkiler (psikokinezi / telekinezi, “mind over matter”) şekilnde ortaya
çıkmaktadır. Daha öncede belirttiğimiz gibi; DDA’da beş duyu tamamen devre
dışıdır.
PSI olgusunun DDA’lar aracılığıyla ortaya
çıktığı durumlar şunlardır:
v Rüyalar,
v Sezgiler,
v İpnoz,
v Meditasyon (13)
v Beden dışı deneyimler
Bu durumlar genellikle algılamaları
kapsadığından; telepati, durugörü ya da prekognisyon türlerinden biriyle ilgili
olabilir. Psikokinezi (“tekinsizlik”) türündeki vak’alar
ise, yaygın olarak; poltergeist (“poltırgayst” okunur) ve haunting (“honting”
okunur) vak’alarında ortaya çıkmaktadır. Bunlardan “poltergeist”; bir kişiyle
(“focal
person”) ilgili olup, kısa bir zaman dilimi içinde çok sayıda görünür.
Tekinsizliğin “haunting” türünde ise, ortada “focal person” yoktur.
(perili köşkler, hayalet şatolar vb.)
Parapsikolojinin Genel Görünümü
Bu yazı dizimizin akışı içinde
özetlemeye çalıştığımız DDA araştırmalarının ilk sonuçları yayımlanmaya
başladığı günlerde, konunun araştırmacıları; maddeci septiklerden,
inançsızlardan ve özellikle de klasik psikolojinin tutucu mensuplarından çok
eleştiri almışlardı. Bu eleştiriler, bu çok bilmiş maddeci zihniyetin
mensuplarından o kadar yoğun bir şekilde gelmişti ki; aydın parapsikologlar,
işi gücü bırakarak eleştrileri karşılamaya koyulmuşlar, bu önyargılı sözde
bilim insanlarını biraz olsun yumuşatmaya çalışmışlardı. İşin kötüsü ve gerçek
/ yapıcı bilimsel zihniyet ile kolay kolay bağdaştırılamayan yanı, bu
eleştirilerin yapıcı olmaktan çok uzak olmasıydı…
Aradan geçen yıllat, septiklerin (“goats”=
keçiler) biraz rahatlamasına, parapsikologların da daha dikkatli çalışmasına
zemin hazırlamıştır. Aslında septikler; saldıracak pek bir şey bulamamışlardı
da onun için geri çekilmişlerdi. Çünkü gerçekten de ortada “PSI fenomeni” diye
bir şey vardı ve aslında bu “şey” dev bir buzulun okyanus üzerinde görünen
sadece (1/10’luk ) uç kısmıydı. Evet, günümüz maddeci biliminin son 60-70
yıldan beri kabul etmek lütfunda bulunduğu Parapsikoloji’nin kapamına giren PSI
fenomeni, asıl temelde olan Metapsişik Tetkilerin sadece ondabirlik uç
kısmıdır. İnsanın gerçek doğasının tanınmasına yönelik araştırmaları kapsayan metapsişiğin
en özgün çalışmaları da Dr. Bedri RUHSELMAN tarafından başlatılmıştır.
Yurdumuzdaki metapsisik araştırmaların ayrıntıları için astroset sitemizin,
konuyla ilgili bölümlerini incelemelerini okurlarımıza öğütleriz.
Günümüze daha yakın yıllarda (örneğin
90’lı yıllarda) gözden kaçmayan başka bir durumda; bu alanın araştırmacılar
tarafından yavaş yavaş profesyonel bir meslek olarak benimsenmeye başlanmış
olmasıdır. 90’lı yılların en önde gelen parapsikologları (hepside Prof. Dr.
Olarak); Richard BROUGHTON, Ramakrishna RAD, John PALMER, KANTHAMANI, Morris
ROBERT, William BRAUDE, Rek STANFORD, Roger NELSON, Charles TART, Helmut
SCHIMIDT, Scot ROGO, TENHAEFF (14) .
Doksanlı yıllardan sonra,
Parapsikoloji’nin içinde olduğu kadar, dışında da göze batar bir değişim
olagelmektedir: Artık bilimsel alandan, konuya karşı yöneltilen önyargılar;
yerlerini deneysel sonuçların yaygın olarak anlaşılmasına bırakmaktadır.
İnsanın kendini gerçek doğasıyla (asıl varlıksal yapısıyla) ilgili, doğal
merakından dolayı; halkın DDA’a ve DDA araştırmalarına karşı duyduğu yaygın
ilgi, başlangıçtan beri canlılığını korumaktadır. Bununla birlikte işin
şarlatanlığı ve sahtekarlığı çok eski yıllardan beri gözden kaçmamaktadır.
Bilime ve insanın gerçek doğasının anlaşılmasına karşı sergilenmiş olan bu
zulüm; kötü niyetli cahillerin elinde bir karalama aracı olurken, konunun
samimi ve dürüst araştırmacıları için daha dikkatli ve titiz olma nedenini
oluşturmuştur. Her yeniliğin (“yeni” olanın) başına gelen bu durum,
zaman zaman halkın yanılmasına neden olmuşsa da; çok geçmeden, şarlatan ile
dürüst araştırmacı herkes tarafından ayırt edilir duruma gelmiştir. Her alanda
olduğu gibi, parapsikoloji alanında da söz konusu sahtekarlar, samimiyetle
sürdürülen bilimsel araştırma ve denemelere gölge düşürmüşse de, halk tarafından
çok geçmeden işin aslı anlaşılmıştır. Tüm bu gelişmelerin yanı sıra şu ya da bu
nedenle; konuya karşı halkın gösterdiği güçlü merak / ilgi alanı sürekli olarak
canlı tutmuş ve az yukarıda belirtmeye çalıştığımız kritik dönemlerin hızla
geçilmesinde önemli rol oynamıştır. Artık günümüzde, bilimsel nitelikli
elemanların sıkıntısı çekiliyor. Geçmiş yıllara göre, pek çok kitap yayınlanmış
ve konuyla ilgili sivil toplum örgütlerinde konferanslar / seminerler verile
gelmiştir. Bunlardan yurdumuzdaki en güzel örneklerinden biri son iki yıldır
(uluslar arası nitelikte olmak üzere BİLYAY Vakfı tarafından başarıyla
sergilenmiştir (15)
.
Parapsikolojik Vak’a Etüd Yöntemleri
Parapsikolojide “olay / vak’a etüd yöntemleri”
iki ana grupta toplanır.
A) Spontan vak’a etütleri
B) Serbest tepki yöntemleri.
Bunlarda kendi içlerinde dallara
ayrılır:
A) Spontan olay yöntemleri:
1) Mahalinde vak’a
etüdleri 2) Anketler 3)
Röportajlar
B) Serbest Tepki
Yöntemleri
1) Algılanacak hedef
olarak kartpostal resimler (remote viewing)
2) Algılanacak hedef
olarak çeşitli küçük objeler (remote viewing)
3) Kişiler (Psychometry)
Bu konular ve genel anlamda Parapsikoloji konusunda
okunabilecek eserler:
- PARAPSİKOLOJİ,
D.Scott Rogo (Ruh ve Madde)
- ALTINCI
DUYUNUZU GELİŞTİRİNİZ, Milan Ryal (Ruh ve Madde)
- PARAPSİKOLOJİ,
Richard Broughton (Say)
- RUH
VE MADDE Dergisi (İstanbul)
- ÜÇÜNCÜ
GÖZ Dergisi (İstanbul)
- PARAPSİKOLOJİ
Dergisi (Bursa)
- PARAPSİKOLOJİ
DERSLERİ, Paul Krafchik (Ruh ve Madde)
- GİZLİ
PARAPSİKOLOJİ SAVAŞI, Jacques Bergier (Ruh ve Madde)
- RUHSAL
ARAŞTIRMALAR, S.Ostander + L. Schroeder (Ruh ve Madde)
- UYANIŞ,
Charles Tart (Ege Meta)
- PARAPSİKOLOJİ
ve FELSEFE, D. Ray Griffin (Ruh ve Madde)
- Metapsişik
terimler sözlüğü, Ergün Arıkdal (Ruh ve Madde)
Dipnotlar :
(1) Bu
konuda ayrıntılı bilgi ve örnekler için bkz. DİN PSİKOLOJİSİ, Prof. Dr. Hayati
Hökelekli – Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları. Ayrıca, Prof. Dr. Phil
Zuckerman’ın DİN SOSYOLOJİSİNE GİRİŞ adlı kitabına da başvurulabilir. (Birleşik
Kitabevi Yayınları)
(2) Dr.
KRIPPNER, söz konusu araştırmalarını 2009 yaz aylarında İstanbul’da da
anlatmıştı.
(3) FRNM’nin
günümüzdeki adı “Rhine Research Center” olup, aynı adlı siteye internet
aracılığıyla girilebilir.
(4) BİTKİLERİN
GİZLİ YAŞAMI, Dr. Baxter
(5) Adı
geçen şahıslarla ilgili kurumlardan bazılarının adları şöyledir:
*
Metapsişik Tetkikler ve İlmi Araştırmalar Derneği, İstanbul
*
Bilyay Vakfı, İstanbul
*
Andhra Universitesi, Hindistan
*
Ednbrough Üniversitesi, İskoçya
*
St.Jones Üniversitesi, New York
* San
Antonio, Mind Sciene Founndation, USA
*
Princeton Ünversitesi, New Jersey
* FRNM
/ Rhine Research Center, North Carolina – USA
(6) Bu
konuda kaynak kitap; GİZLİ PARAPSİKOLOJİ SAVAŞI, Ruh ve Madde Yayınları
(7) PSI
olgusu, DDA ve Paranormal konusunda yaşanmış ve doğruluğu kanıtlanmış örnekler
için kaynaklar:
* Ruh
ve Madde Dergisinin (önceki sayıları)
*
Astroloji BURÇ Dergisi
*
Bilinmeyen Dergisi
*
Berrin TÜRKOĞLU’nun kitapları
* www.astroset.com – Paranormal Bölümü
(8) Parapsikoloji
bu sınıflamayı yaparken PSI olgusunu önce iki ana kola / türe ayırır: DDA ve
psikokinezi. DDA da üç türlüdür: Telepati, durugörü, önceden algılama
(prekognisyon).
(9) Bu
konuda, Doç. Dr. Haluk BERKMEN’in KUANTUM BİLGELİĞİ ve TASAVVUF adlı kitabının
okunmasını öneririz.
(10) *
Fransız CHARLES RICHET ve Dr. DARIEX
*
İtalyan PAOLO MORELLE,
*
Alman SHRENK NOTZING,
*
Fransız ALLAN KARDEC,
*
Fransız PAUL JOIRE,
*
Fransız GABRIEL DELANNE
(11) Sir
Oliver LODGE (Ö. 1940), Emmanuel SWEDENBORG (Ö.1772) William BARET (Ö. 1876),
Edward IRVING (Ö.1830)
(12) İngiliz
Ruhsal Araştırma Derneği, Amerikan Ruhsal Araştırma Derneği ve Paris Metapsişik
Enstitüsü
(13) Meditasyon
Zihnin ALFA durumu ile ilgili bir çalışmadır. Zihin ALFA durumunda saniyede 8 –
13 frekanslı dalgalar Uyku ile uyanıklık arası, değiştirilmiş şuur halidir.
Değiştirilmiş öteki şuur hallerimiz;
BETA: Frekansı, saniyede 14’ten fazladır. Merkezi sinir
sisteminin aktif olduğu ve gerginlik hallerinde bu titreşim daha da artabilir.
TETA: Frekansı, saniyede 4-7 arasıdır. Özellikle çocuklarda
yaygın olarak görülür.
DELTA: Saniyede 3 frekansın altındaki tüm dalgaları
kapsar ve derin uyku durumundaki zihnin emisyonudur. Süt çocuklarında /
bebeklerde yaygın olarak görülür.
(14) Bu
değerli araştırmacıların bir kısmıyla yapılan söyleşilerin metinleri, Ruh ve
Madde Dergisi’nin 90’lı yıllarına ait sayılarında bulunabilir.
(15) Buna
ek ve benzer olarak başarılı bir etkinlikler dizisi de Sirius UFO ve Uzay
Araştırmaları Merkezi Derneğince 90’lı yıllardan beri organize edilmektedir.
Uluslararası nitelikli bu kongrede de, bazı UFO gözlemcilerinin DDA’larıyla
ilgili incelemeleri ve testleri kapsayan bildiriler sunulmuştur. Evet,
Parapsikolojinin, UFO gözlemcilerinin özgün deneyimleriyle de ilgisi
bulunmaktadır. Konunun bu yanını, gerekirse (okuyucu / izleyici talebi olursa,
başka bir yazımızda ele alabiliriz.)